Şeyh uçmaz müritleri uçurur..
Birileri size "Allah’ın bütün vasıflarına sahiptir” derse, herhalde kızarsınız.. Ancak aynı zamanda da kimyasal dengeniz bozulabilir. Çünkü insan egosuyla doğmuştur. Bazı insanlarda da yıldız olma sendromu vardır.
Her iktidar döneminde, kendine güvenmeyen prensipleri olmayan, bilgi ve kültür altyapısı olmayanlar, bir yerlere gelebilmek için parti liderlerine yağ çekmekte yarışa girerler. Bu işin türlü çeşitli yolları vardır. Bülent Arınç, Melih Gökçek’in oğlunu milletvekili yapmak için, birilerine yaltaklandığını söyledi. Adresin kim olduğunu açıklamadı. Ancak görünen köy kılavuz istemez. Adresin kim olduğunu herkes anladı. Yalakalık yalnız iktidar partisinde olmuyor.
Yıllar önce de, Sakal-ı Şerif’i devrin Kültür ve Turizm Bakanı için havaalanına, İstanbul İl Kültür Müdürü getirtmişti... Bakan sonunda dayanamadı müdür için “Gereksiz yalakalık” dedi...
Bu yalakalık kültürü yalnızca iktidar partisinde olmuyor... Muhalefet partilerinde de aynı hastalık var.
Siyasette, iyi arkadaş, iyi dost ve iyi yağcı diye birilerini milletvekilliğine taşıyan genel başkanlar, siyaseti bilmiyor ve partilerine de kayıp yaşatıyorlar.
CHP ’nin bir kurultayında bir gecede 4 ayrı guruba gidip sizdenim diyen birini tanırım .
Özel sektörde, bir yöneticiye böyle yapamazsınız, çünkü yönetici durumundaki insan, iş ister... Yalakalık istemez... Bunu bilenler de yalakalık yapamaz... Etrafında bu şekilde yalaka toplayanlar da sonunda batar.
Türkiye’de siyasi iktidarlar, bazı işadamlarını ve bürokratları yalaka yaptı...
Dikkat edersek, bazı işadamları ve özellikle bazı dernekler, siyasi iktidarın ne yaptığını görmeden yalakalığa başlıyorlar... Hükümet ve Başbakanı avuçlarına almak istiyorlar... Ancak menfaat beklentileri olduğu için tersi oluyor... Hükümet onları avucuna alıyor.
Menfaat beklentisi, devlet eliyle zengin olmanın getirdiği bir alışkanlıktır... Eğer Bill Gate gibi, bir buluşun tekeline sahip olmazsanız, normal piyasa koşullarında kısa zamanda zengin olmanız mümkün değildir... Kısa sürede zengin olmanın iki yolu var... Ya kayıt dışı iş yapacaksın.. Veya devletten imtiyaz alacaksın...
Daha 10-15 yıl önce piyasa ekonomisine geçen Rusya’da, eğer şimdi dünyanın sayılı zenginleri varsa, nedeni devletin verdiği imtiyazlardır.
Türkiye’de, 2. Dünya Savaşı sırasında, karaborsanın önemli bir zenginlik kaynağı olduğu ifade ediliyor...
1970’li yıllardan sonra, SEKA’dan kağıt tahsisi alanlar veya Karabük Demir-Çelik’ten tahsis alanlar, bu tahsisleri birkaç kat fiyatına fabrika kapısında satıyorlardı... Devlet bu yolla birilerine önemli rantlar sağlamıştı... O yıllarda bu rantların, Milli gelirimizin dörtte birine ulaştığını hesaplardık .
Yine 1983’ten başlayıp, 2001 krizine ulaşan dönemde, banka imtiyazları dağıtıldı. Ve bu yolla bazı insanlar, halkın mevduatına el koydu...
Devlet eliyle zengin olmak, Osmanlı’dan beri o kadar gelenek haline gelmiş ki, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” diye de tekerleme yapılmış.
Gerçekte ise devletin malı yoktur... Devletin dağıttığı halkın malıdır... Yahut bu dağıtılanların maliyetini eninde sonunda toplum ödemektedir. Dağıtan siyasiler, tüyü bitmemiş yetim hakkını yemiş oluyorlar.
Ne var ki, 77 milyonun hakkını üç-beş yüz kişiye dağıtmanın dayanılmaz cazibesine kapılanlar, hangi siyasi parti gelirse gelsin, o partiye kapak atıyorlar... Kim başbakan olursa olsun, onu uçuruyorlar.
Sonuç: Yalakalığın esas karakteri, gelen ağam , giden paşamdır... Bu nedenle yalakalara güvenenler yolda kalmıştır. Ayrıca demokrasi ve siyasette bundan dolayı çok büyük zararlar görmüştür.