Şeyh Said'in torunları
Hilafet’in kaldırılmasıyla hızlanan, rejime uygun sosyal düzenlemelere karşı “din elden gidiyor”
yaygarası koparan “travmatik” grupların uzantıları, 83 yıl aradan sonra “devlete isyan”a sahip çıktı
Şeyh Sait ve arkadaşlarını anmak için Diyarbakır’da yapılan etkinlikte kendilerini “1925 Kürdistan Hareketi” diye tanımlayan grup 83 yıldır biriktirdiği kini kustu. Devlete isyan eden grupları “dedelerimiz” diye anan ve “şehit” ilan eden grup adına açıklama yapan Sıtkı Zilan “Kürtlerin de devlet olmaya hakkı vardır” diye konuştu. Etkinlik kısa sürede provokasyona dönüştü ve kimlik kontrolü yapan polisle grup arasında gerginlik yaşandı.
Neden isyan ettiler?
Hilafetin kaldırılmasının ardından Kürt İstiklal Komitesi Doğu Anadolu Bölgesi’nde rejim muhalifi grupları örgütler. Komite yöneticilerinin tutuklanmaya başlamasının ardından 13 Şubat 1925’te Diyarbakır Piran köyünde, örgütle ilişki içinde olan Şeyh Said’e bağlı grup jandarma ile çatışmaya girer. Olay kısa sürede büyür ve yayılır. Şeyh Said vali ve devlet görevlilerini rehin alır, ’din uğruna savaşanların lideri’ anlamına gelen bir mühür kullanarak, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiri yayınlar. “Din elden gidiyor” yaygarasına katılan bazı aşiretlerin de desteğini aldıktan sonra Maden, Siverek, Ergani, Varto gibi yerlerde ’sıkıyönetim’e yol açan isyanları yönetir. 7 Mart’ta 5 bin kişi ile Diyarbakır’a saldırır.
Devlete karşı giderek büyüyen isyan hareketi merkezi yönetimi de etkiler. İlk günden beri, Şeyh Said’in İngiliz desteği ile provokasyon yaptığını düşünen Mustafa Kemal, olayı isyan olarak tanımlamayan Başbakan Ali Fethi Okyar’dan istifasını ister ve İnönü hükümeti oluşur. Zaman kaybetmeden Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılır, İstiklal Mahkemeleri kurulur.
Geniş çaplı bir sevkıyatın ardından ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askeri birlikler, İran’a geçmeye hazırlanan liderleri sıkıştırır. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu’da, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakalanır.
Diyarbakır’daki Şark İstiklal Mahkemesi önceden verilen emre itaaten Şeyh Said ve 47 isyancı hakkında ölüm cezası verir. Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün 29 Haziran 1925’te infaz edilir.
Şeyh Said Ayaklanması, yeni kurulan Cumhuriyet Devleti’nin Doğu Anadolu’da denetimi sağlamasına yarasa da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasına ve çok partili yaşama geçişin bir kere daha ertelenmesine yol açar.
++++++
Ağa demokrasisi
Türkiye’nin temel meselesi gerçekten iktidardaki “rejim karşıtları” mı? Peki ya, “onlar” heryerdeyse? Emre Kongar, Türk siyasetinin tutulan köşelerini yazdı:
Adamlar Toprak Ağası... Adamlar Şeyh...Adamlar Şıh...Adamlar toprağın sahibi. Adamlar toprağın üzerindeki bitkilerin, hayvanların insanların sahibi...
* * *
Adamlar her zaman her yerde... Padişahın yanında... Şeriatın yanında... Tarikatların başında... Partilerin yönetiminde... Devlet’te...
* * *
Bir amcaoğlu padişahçı, bir amcaoğlu cumhuriyetçi... Bir amcaoğlu iktidarda, bir amcaoğlu muhalefette... Bir amcaoğlu dağda, bir amcaoğlu bağda...
* * *
Rejim değişir... İktidarlar değişir... Adamlar değişmez... Adamlar iktidarın gerçek sahibi... Adamlar Sarayda... Adamlar Meclis’te...
* * *
Adamlar hem uhrevi iktidarın sözcüsü... Hem dünyevi iktidarın...
* * *
Bir kolları Kuvva-i Milliyeci, Atatürkçü... Bir kolları Kuvva-i İnzibatiyeci, Padişahçı... Bir kolları Tek Parti Yönetiminde, CHP’de... Bir kolları Terakkiperver Parti’de, Serbest Parti’de, Demokrat Parti’de... Her zaman iktidarda...
* * *
İktidarda kalabilmek için her türlü takıyyeyi yapanlar, hem Atatürkçü, hem Atatürk karşıtı olanlar onlar... Cumhuriyeti , laikliği, demokrasiyi, eğitimi yozlaştıran onlar... İnsanlara kul, köle, kadınlara mal muamelesi yapanlar onlar...
* * *
Sandığı vatandaşın önüne koyarsan içinden demokrasi çıkar.... Sandığı müritlerin, kulların önüne koyarsan, ağa çıkar, şeyh çıkar, şıh çıkar...
* * *
Travmayı yaşayan onlar... Travmayı yaşatan onlar...
* * *
Onlar iktidarlarını korumak için şeytanla bile işbirliği yapar: Kendi çıkarları adına ülkeyi, rejimi satarlar, dış güçlerle işbirliği yaparlar, ülkeyi bölerler, halkı birbirine düşman ederler...
* * *
Son demlerini yaşıyorlar...
Hırçınlıkları bundan...
Merak etmeyin:
Uyduruk, ağalara, şeyhlere, şıhlara hizmet eden, yağmacılığı koruyan oligarşik yapı değişecek, halkın çıkarlarının temsil edildiği gerçek demokrasi sonunda ülkemizde de işleyecektir...
* Emre Kongar/Cumhuriyet
++++++
“Anırma”nın altında yatan gerçek sebep
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, partideki yardımcısı Dengir Bey, Devrim Kanunları’nı ve Lozan’ı bilen bir tek kişi bile çıksa anıracağını söylemişti.
Doğrusunu isterseniz bu “anırma” sözünü yazarken bile yüzümü ekşitiyorum.Yaşını başını almış bir politikacının bu kelimeyi bu kadar rahatlıkla söyleyebilmesine de hayret ediyordum.
Ama gazeteleri okurken fark ettim ki bu durum onda bir alışkanlık halini almış.
TBMM Kütüphanesi’nde Devrim Kanunları’nı ve Lozan’ı okuyanların sayısının arttığına dikkat çekiyor ve “bir sürü eşek, eşeklikten kurtuldu” diyor.
Kullandığımız kelimeler, kaçınılmaz olarak bizim kültür durumumuzu, hayata bakışımızı, kimse fark etmesin diyerek ruhumuzun derinliklerine itmeye çalıştığımız gerçek kişiliklerimizi ortaya koyuyor.
Ben elbette bir psikolog değilim ama Dengir Bey’in ahır meseleleriyle bu kadar içli dışlı olmasının bir geçmişi olmalı.
Ağzını açıyor anırmaktan söz ediyor, ağzını açıyor eşeklikten dem vuruyor.
Toprağı bol olsun Freud sağ olsaydı, “acaba çocuklukla ilgili travmatik bir durum mu var” diye meraklanır, analizini bu konuya yoğunlaştırırdı.
Köylük yerde sırtından düşülen bir eşek, ya da dikkatsizlik nedeniyle yenilen bir eşek çiftesi mi var acaba?
Dengir Bey’e önerim bu sorununun üzerine gitmesi. Bu tür meselelerle baş edebilmek için onlarla yüzleşmek şarttır çünkü.
Ben demiyorum, Freud söylüyor bunların hepsini!
* Mehmet Y.Yılmaz/Hürriyet
++++++
Eşek uzmanı(!)
Nazlı Ilıcak, “Nazik bir insandır. Acaba, olumsuz gelişmeler sinirini mi bozdu” dediği Dengir Fırat’ı yüceltmek için ne yapacağını şaşırdı. Fırat “anırırım” dedi ya, “anırsa da güzel” dedirtmek için midir nedir bu ara “eşek”e sardı:
Eşek, her ülkede bizdeki gibi aşağılayıcı bir anlama sahip değil. Mesela Amerika Birleşik Devletlerinde, Demokratlar, 1870’de Thomas Nast’ın karikatüründen esinlenerek, Eşek amblemini aldılar; daha önce horozu kullanıyorlardı.
Aklıma Ziya Paşa’nın bir beyti geldi. “Bed asla necabet mi verir hiç üniforma / Zerdüz palan ursan eşek yine eşektir.” (Kötü asla asalet mi verir üniforma / Altından semer taksan eşek yine eşektir) Şair Eşref’in de eşek üzerine bir şiiri var. Eşref, vilâyete çağrılır. Kapıda beklerken valinin “O kadar ince eleyip sık dokumayın. Millet eşektir pek anlamaz” dediğini duyar. Çok üzülür. Cebinden çıkardığı bir kâğıda şu satırları yazıp, odacıyla valiye gönderir ve vilâyeti terk eder: “Millete eşek diyen eşek herif bilmez mi ki, sadrazamlar da, valiler de milletten çıkar.”
Üşenmemiş, bu kadar yazmış, artık “eşek” deyip geçmeyin, Nazlı Hanım çok alınır.
++++++
SİZİ GİDİ ULUSALCILAR
Çok oluyorsunuz!
MİLLİ Futbol Takımı, üstü açık otobüsle Taksim’e gelmiş, karşılanıyor; bir de baktık, “Onuncu Yıl Marşı” :
“Türküz, cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi, Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!” Ne gereği var bu marşın! Bazıları duydukça travma geçirmesinler de ne yapsınlar? Hani bir reklam vardı, hatırlar mısınız?
Amerikalı tekstilci ürünleri görünce kızıyor,
“Bu Türkler de çok oluyor” diyordu.
Bu ulusalcılar da çok oluyorlar.
* Hasan Pulur/Milliyet
++++++
Bir kayıp ilanı!
Siyah saçlı, bebek yüzlü, masum bakışlı oğlumuz Ali, Dışişleri Bakanlığı’na atandığını söyleyerek evinden ayrıldı.
Yaklaşık 8 aydır kendisinden haber alamamaktayız.
Onu en son Avrupa Birliği Konseyi’nde Türkiye’yi şikâyet ederken, bir de Cumhurbaşkanı’nın yanında maç seyrederken televizyonlarda gördük...
Dışişleri Bakanlığı’na sorduk, “Öyle biri buraya bir zamanlar gelmişti ama biz de uzun zamandır haber alamıyoruz” dediler...
Kendisini görenlerin ya da nerede olduğunu bilenlerin insaniyet namına bize haber vermelerini rica ediyoruz.
NOT
Ali... Seni çok özledik!
Belki duymamışsındır.
Başbakanlık için adın geçiyor...
Haydi evine dön, daha fazla üzme bizi evladım!
AİLESİ
* Mustafa Mutlu/ Vatan
++++++
Neredeyse aynaya bakıp yansımalarıyla kavga edecekler...
Gölgesine düşman
Engin Ardıç “Atatürk’ün izinde ve gölgesinde Festivali”yle dalga geçmiş, dağın eteklerine düşen gölgeyi Atatürk’ten başka birçok şeye benzetmişti. Taha Kıvanç’ın son dönemdeki en beğendiği yazı bu olmuş. Aksi beklenemezdi. Kıvanç, Ardıç’a katkıda bulunmayı da ihmal etmemiş. Ardahan’da Atatürk siluetini izleyen insanlardaki coşku “AKP’nin yüzde 47 ile iktidara gelmesi”nin travmasıymış. Emperyalist işgali, milli direnişe dönüştürüp, bağımsız bir devlet kurulmasına öncülük eden insana duyulan sevgi veya saygıyı travma olarak görmek O’nu bir karşıtlığın sembolü sayanlara mahsus olmalı.
++++++
MİNİ YORUM
Söz konusu torpil ise...
Serkan Yıldırım adlı okurumuz KPSS tecrübesini paylaşmış: Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesi mezunuyum. 6 yıldır yerleştirme bekliyordum. Bu yıl AMML mezunları için 40 kadro çıktı. Açıkta kalan 32 kişiydik ve 2008/3 KPSS yerleştirmesine başvurup tercih yaptık. Ama okul mezunu olmayan arkadaşların ataması yapıldı. ÖSYM topu Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne, Genel Müdürlük ÖSYM’ye atıyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz...
Buna benzer durumda, tavan puan alıp yerleştirilmeyen çok genç tanıyorum dolayısıyla tek şey söyleyebiliyorum: “torpilin varsa KPSS teferruattır”.
* Selcan TAŞÇI