Sevsinler muhafazakar demokratlığını!..
Ne derseniz deyin!.. Geziyi en iyi o anladı... Gördü kendisine tehlikenin nereden geldiğini.. Ne CHP’den ne MHP’den ne de darbeci subaylardan..
Kurduğu diktatörlüğü başına yıkacak olanın şuncu buncu olmayan, kula kulluk etmeyi külliyen reddeden Türk gençliği olduğunu çok iyi anladı..
“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcut”tur gerçeğini en acı şekilde hissetti..
Vatanını karşılıksız seven, aydın yüzlü çağdaş gençlerin dik duruşu dizlerinin bağını çözdü..
“Onca zamandır uğraşıyoruz şuursuzlaştıramamışız.. Bunlar beni götürür” dedi.
Vatan-millet bilinçlerini yok edebilmek için kendine göre en stratejik hamleyi yaptı;
Andımızı kaldırdı.
Baktı yetmeyecek bir hamle daha yaptı..
Gençlerin namuslarına dil uzattı..
Öğrenci evlerini fuhuş evlerine benzetti.
Asıl derdi ne biliyor musunuz?
Kendisine biat etmeyen, putlaştırıp tapınmayan gençleri karalayıp, sindirip, kişiliksizleştirip yok etmek.
Diktatöre, saltanata karşı olan sosyal gençlik örgütlenmesini darmadağın etmek.
Hepimiz evlat sahibiyiz. Kız çocuklarımızı uzak illere okumaya gönderdiğimizde ya devlet yurduna ,olmadı uzak-yakın bir akrabamızın yanına yerleştiririz. O da mı olmadı; iki-üç kız arkadaş beraber olurlar ev tutarlar. Analar, halalar, teyzeler dönüşümlü gider, kalırlar evlatlarının yanında. Bu kızlarımıza güvenmediğimizden değil, itten, kopuktan, arsızdan, namussuzdan korumak içindir evlatlarımızı. Kız-erkek fark etmez. Türk’ün yapısıdır bu. Evlendiririz, yavrularımızın yine üstlerine titreriz. Evladımızı önce Allah’a sonra kendilerine emanet ederiz.
Emniyete, Valiliklere gelen istihbaratlar varmış.. Müdahil olacaklarmış..
Nereye müdahil olacaklar?
AKP örgütlerinden gelen düzmece istihbaratlarla onlara muhalefete olan gençlere..
Aslı astarı olmayan istihbaratlarla polis terörü estirip; ev, yurt basıp sindirmeye çalışacaklar gençlerimizi.. O kadar çok muhafazakar demokratsan;
Acun’un, kucak dansları, striptizler yaptırdığı televizyon programlarına müdahil olsana.. İçinden cerahat akan, ensest ilişkilerin bile gırla gittiği yandaş medyanın dizilerine, ailelerden gelen tepkiler üzerine RTÜK’e yağdırılan şikayet dilekçelerine kulak versene. Ha!.. Bir de sana oy devşiren cemaatlerin abi ve ablalarının evleri var.
Oralarda dönen dümenler için müdahil olmayı hiç aklından geçirdin mi?..
İmzasız mektubun sırrı!..
Aytaç Yalman, Hilmi Özkök ve Çetin Doğan arasında yaşanan plan semineri tartışmasına eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli kurmay Albay Ümit Yalım da katıldı. O dönem karargahta dolaşan bir mektupla ilgili önemli bir açıklama yapan Ümit Yalım önce şunları söyledi;
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nde komutanlık yapan her subayın komutan sorumluluğu vardır. Komutan, birliğinin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur. Genelkurmay Başkanı yasa gereği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanıdır ve Silahlı Kuvvetlerin yaptığı ve yapamadığı her şeyden sorumludur. Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman’ın, Balyoz Davası’na dahil edilmemesi ve davadan özenle ayrı tutularak sorumsuz kabul edilmesi, Silahlı Kuvvetlerdeki hiyerarşik yapı ile taban tabana zıttır. Eğer ortada gerçekten bir suç olsaydı Özkök ile Yalman’ın davaya dahil edilmesi gerekirdi. Özkök ve Yalman’ın davaya dahil edilmemesi, ortada herhangi bir suç olmadığının somut bir göstergesidir.”
Ümit Yalım’ın aşağıdaki sözleri tartışmayı daha da alevlendirecek türden;
“2003 yılının sonlarına doğru, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda, birlik komutanı olarak görev yapan general ve kurmay albaylar, Türkiye’nin çeşitli il ve ilçelerinden, isimsiz ve imzasız olarak gönderilen bir mektup aldılar. Mektupların bir kısmı da İstanbul’un Kadıköy ilçesindeki postaneden gönderilmişti. “Değerli Silah Arkadaşım” diye başlayan mektupta, Aytaç Yalman’ın, brifing vermek maksadıyla, ordu karargahlarına gönderdiği heyetten bahsediliyordu. Mektuba göre, dönemin Kara Kuvvetleri Personel Başkanı ile Lojistik Başkanı olan iki Tümgeneral, 1, 2 ve 3’üncü Ordu ile Ege Ordusu Karargahı’nda görevli subaylara personel ve lojistik konularda brifing veriyor, brifing sonrasında da soru cevap bölümüne geçiliyordu. Mektupta, Aytaç Yalman’ın asıl amacının, brifing bahanesiyle, AKP Hükümeti ile uyum içinde çalışan Hilmi Özkök’ü istifaya zorlayarak tasfiye etmek ve Silahlı Kuvvetlerin başına geçmek olduğu iddia ediliyordu. Mektubun sonunda da “Değerli Silah Arkadaşım, bu oyuna gelme!” yazıyordu. Brifing faaliyetleri doğruydu ama mektuptaki iddialara kimse bir anlam veremiyordu. Brifinglerden AKP Hükümetinin ve Özkök’ün çok tedirgin olduğu anlaşılıyordu. Silahlı Kuvvetlerdeki hiyerarşi gereği, mektubu alan her kurmay albay ve general, mektubu bir üst komutanına teslim etti. Mektupların hazırlanıp gönderilmesinin arkasında kim ya da kimler vardı? Aytaç Yalman’ın, Balyoz Davası’na konu olan seminer ile ilgili açıklamalarının arkasında söz konusu mektupların etkisi var mı?”