Seviiiim koş, film yeniden başlıyor!..
Yıl 2011'di..
ODA TV Ankara'da yapılan kazılardan birinin görüntülerine ulaşmıştı..
Görüntülerde bir subay ile askerler arasındaki konuşmalar vardı..
Diyordu ki asker;
- Komutanım bunlar elleriyle koymuş gibi buluyorlar bunları... Silahların sarılı olduğu gazeteler de üç gün önceki gazeteler..
- O gazeteleri saklayın.. Bunlar gerçekten elleriyle koymuş gibi..
**
Koca alanda, birkaç dakika içinde gömülü silahlara ulaşıyorlardı..
Bu işte bir gariplik olduğunu herkes görüyor, herkes biliyor ama yine herkes susuyordu..
ODA TV bu görüntüleri yayınladı..
Vaaaay sen misin yayınlayan..
Bir dönem birlikte çalıştığım ve üstelik haksızlıklarına uğradığım Soner Yalçın'dan başladılar..
Bilgisayarlarına bir virüs programıyla bir dosya atıldı, ve Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan doğru içeri..
**
Dediler ki;
- Bu bir tuzak..
Dediler ki;
- Bu F tipinin komplosu..
Dediler ki;
- Gazetecilik yaptık..
Dinletemediler... Zaten iktidarın ve ortağı F tipinin dinlemeye niyeti bile yoktu.
Sistem kurulmuştu ve "Dokunan yanacaktı.."
**
O günlerin, TRT'nin bile yardım ve yataklık ettiği o düzenbazlığın ne olduğunu ağır bedel ödeyerek öğrendi Türkiye..
Askeri, polisi, yargıyı, milli eğitimi, dışişlerini bir cemaatin mensuplarına terk etmenin faturası ağır oldu..
Peki ya bugün.. Yani dokuz yıl sonra..
**
Aynı arkadaşlar bu kez başka ve yine anlaşılır olmayan bir sebeple içeride...
Takip edenler hatırlayacaktır, bu köşedeki 8 Ocak 2020 tarihli yazımda şöyle demiştim;
- Dedi ki Cumhurbaşkanı; "MİT, Libya'da üzerine düşeni hakkıyla yerine getiriyor." Önce ağzından kaçtı diye düşündüm.. Ancak mevzuya devam edince, "Bravo" dedi içimdeki ses.. Bakın, MİT'in Libya'daki faaliyetleri, öyle uluslararası hukukun ya da diplomasinin meşru gördüğü, onayladığı bir faaliyet değil.. Adı üzerinde 'örtülü bir faaliyet.' Dolayısıyla, devletin başının bunu ifşa etmesi ne kadar mantıklı, sorun kendinize. Çevresinde bir uyaran oldu mu bilmem.. Ya da mesela MİT Müsteşarı "Efendim keşke konuya o şekilde girmeseydiniz" dedi mi, onu da bilmem. Ama Türkiye, hiçbir hukuki ya da meşru temeli olmayan bir faaliyeti, en üst düzey ismin ağzından ifşa etti.
Aynen böyle yazmıştım..
MİT'in yurtdışı faaliyetleri önemlidir ancak devletin başı tarafından ifşa edilmez..
Yarım aklımla kurduğum bu cümleye bizim mahallenin çok bilmişleri burun kıvırdı..
Peki bugün ne oldu?
O faaliyet sırasında şehit olan bir istihbaratçımızın cenazesini haber yaptılar diye gazeteciler tutuklandı..
Cumhurbaşkanı'nın faaliyeti ifşa ettiği bir ülkede, cenazeyi haber yapan gazetecilerin tutuklanmasını nasıl tarif edersiniz?
Saçmalık mı dersiniz.. Mantıksız mı dersiniz.. Eşeğe su kaçırmak mı dersiniz bilmem..
Ama ben meselenin o cenaze töreni olmadığını biliyorum..
Mesele, FETÖ gidince yerine gelen bilmem ne TÖ'lerdir..
Barışlar da, Murat Ağırel de oralara ve onların tezgahlarına çomak soktu...
Dokuz yıl önce bir başka tezgaha çomak soktukları gibi...
**
O yüzden, istihbarat dünyasını filmlerden bilip de ahkam kesenleri bırakın bir yana..
Meselenin özüne bakın derim..
Yeni TÖ şimdilik gazetecilerin başına bela...
Yarın yine ve yeniden iktidarın başına bela olacak.
Uzun lafın kısası, kafayı sağa sola vura vura yürüyoruz..
Sonumuz hayır olsun..