Sever’in kitabı ve Kıbrıs gerçekleri -2-
Ahmet Sever’in gerçekleri saptıran beyanları Kopenhag Zirvesi ile sınırlı değildir. Sever, Cumhurbaşkanı Denktaş’ı, Dışişleri Bakanı Gül’ün bir nevi ’talimatını’dinlemedi diye suçlamaktadır. Bir kere Denktaş’ın herhangi bir merciden talimat alması söz konusu değildir. Denktaş’ın Millî Kıbrıs davasındaki duruşu başından beri istikrarlı ve hep aynı çizgide olmuştur. Zaman zaman sırf Türkiye zarar görmesin diye geri adım atsa da, hiçbir şekilde takiyeci bir siyaset gütmemiştir. Lahey’de Annan’ın boşlukları doldurmasına ve arabuluculuğuna, Kıbrıs Türkünün geleceği için BM’nin karar vermesine karşı dik durmuştur. Yanındaki heyetteki Türk Dışişleri’nin duayenleri de Denktaş’la hemfikir olmuştur. Lahey’de dayatılan, ‘Türk hükümetinin, Annan Planı referandumu sonrasında olumlu bir sonucun alınması halinde TBMM’nin bunu onaylayacağına dair önceden garanti vermesi’ talebi reddedilmiştir. Fatura ise her zaman olduğu gibi rahmetli Denktaş’a kesilmiştir. Annan Planı’nın taraflara sunulduğu 11 Kasım 2002’de, AKP hükümeti hemen imzalanması taraftarı idi. 24 Nisan 2004’te referanduma sunulanın, planın 5. versiyonu, yani 5 kez değişikliğe uğramış versiyonu olduğu unutulmamalıdır. Denktaş’ın ısrarlı tutumu neticesinde defalarca iyileştirilmesine rağmen, yine de Denktaş tarafından uygun bulunmamıştır. Denktaş’ın; Kıbrıs sorununun her safhasına katılmış, kafa yormuş, stratejileri belirlemiş, toplumdan devlet kurmuş bir lider olarak görüşlerine saygı gösterileceğine, AKP sırf AB yolunda ilerleme sağlamak uğruna Denktaş’la sürtüşmeyi tercih etmiştir. Gelinen noktada Denktaş’ın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. Annan, Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto, AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verhaugen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum sonrasında “kandırıldıklarını” itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Erdoğan güvence verdi ama...
AKP hükümeti Denktaş’ın, referandum öncesinde, Şubat 2003’te, BM Genel Sekreteri Annan’ın New York davetine icabet etmesini, sürece katılarak ‘uzlaşmaz taraf’ damgasının yenmemesine her ne pahasına olursa olsun ısrar etmekteydi. Denktaş Annan Planı’nın emperyalist sömürgecilerin Kıbrıs’ı paylaşmak üzere ortaya koydukları bir şer planı olduğuna ilk günden inanmıştı. Bu sürecin bir parçası olmak istemiyordu. Devlet kurmuş bir lider olarak, kurduğu devleti yıkan ve temsil ettiği halkı Rum’un kölesi durumuna düşürecek bir anlaşmanın altına imza atmak istemiyordu. Yanılmıyorsam 10 veya 11 Ocak 2004’te Başbakan Erdoğan’la Denktaş İstanbul’da Vilayet Binası’nda bir araya geldiler. Erdoğan, Denktaş’ı New York’a gitmesi konusunda ikna etmeye çalışıyordu. O gün, Gezici Büyükelçisi olarak Denktaş’ın yanındaydım. Sabah kahvaltısından itibaren Denktaş baskı altına alınmaya başlandı. Dışişleri Bakanı Gül, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla, Büyükelçi Ertuğrul Apakan’ı Denktaş’ı ikna etmek üzere görevlendirmişti. Apakan kahvaltı boyunca Denktaş’a telkinde bulundu, New York’a gitmesinin şart olduğunu söyledi durdu. Öğleden sonra Vilayet’e geçildi. Denktaş’a New York’a gitmesi, ancak uygun görmemesi halinde herhangi bir belgeye imza atmasının gerekmediği güvencesini bizzat Erdoğan verdi. Denktaş neticede Türkiye’nin çıkarlarını ön planda tuttu ve New York’a gitti. Ne var ki New York’ta kendisine, okuyup iade etmesi koşuluyla Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Uğur Ziyal tarafından iletilen mektupta, ‘masadan kalkmaması ve önüne konacak belgeyi imzalaması, aksi takdirde neticelerine katlanmak zorunda kalacağı’ yönünde tehdit dolu bir mesaj, adeta bir ültimatom verildi. Bu, yaşanılan süreçte Denktaş’ın karşılaştığı ilk veya son emrivaki veya tehdit değildir. Allah’tan Rum lider Papadopulos da, Annan’ın boşlukları doldurma ve hakemlik yapma dayatmasını kabul etmedi. 13 Şubat’ta taraflar müzakerelere Lefkoşa’da devam etmek üzere anlaştılar ve Kıbrıs’a döndüler.
Tarihi gerçekler saptırılmış
Sever, kitabında bu konuda da gerçekleri yazmaktan kaçınmıştır. Olayları saptırmış ve Denktaş’ın tehdit edildiğine hiç değinmemiştir.
Referandum öncesi Plan’a son halini vermek üzere taraflar; Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum tarafının heyetleri, BM ve AB yetkilileri İsviçre’nin Burgenstock kasabasında bir araya geldiler. Toplantıda KKTC’yi Başbakan Talat ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş temsil ettiler.
Ahmet Sever, ‘Denktaş’ın “KKTC’yi ben değil hükümet temsil edecek” diyerek görüşmelere katılmadığını, ancak daha sonra da ‘gitmek zorunda kaldığını’ yazmaktadır. Bu koskocaman bir yalandır. Denktaş kesinlikle Burgenstock’a gitmemiştir. Sever, Türk heyetine başkanlık eden Dışişleri Bakanı Gül’ün, 9 gün süren müzakereler sonunda BM Genel Sekreteri Annan’ın, üzerinde mutabakat sağlanamayan konularda, boşlukların doldurmasına onay verdiğini övünerek yazmaktadır. Denktaş’ın bu tiyatroda doğal olarak işi olmamıştır.
Sever’in ‘Kıbrıs Labirenti’ bölümünde aktardıkları olayın birçoğu görüldüğü gibi doğru değildir. Sever’in yeni baskılarda bu yanlışlarını düzeltmesi ve tarihi gerçekleri saptırmaktan vazgeçmesini dilerim.