Sessiz öfke!
Türkiye'nin kaderini oylayacağı 16 Nisan'a sayılı günler kaldı. Her gün farklı kamuoyu araştırma raporları yayınlanıyor. Ve elbette "algı operasyonları gırla gidiyor". Devlet erkini elinde bulunduran AKP hükümeti ise son derece telaşlı. Günde neredeyse 7-8 saat konuşan CB'nin endişesi sadece yüzüne, mimiklerine değil, konuşmalarının satır aralarına da yansıyor. 12 Eylül 2010 referandumunda "ölüler bile mezardan çıkıp evet oyu kullansın" desteği ve "yetmez ama evet"çilerin gafleti ile son derece rahat olan AKP, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu alternatifine karşı da tek kale oynamıştı. 7 Haziran'da gördükleri sarı kartın mesajını iyi değerlendirip 1 Kasım'da hedeflerine ulaşmış olsalar da 16 Nisan'da işleri hiç kolay değil. Dünkü Yeniçağ'da Selcan Taşçı "Tarzan Zorda" başlığı ve Aksaray tespiti ile önemli bir hususa parmak basmış. Sadece Tarzan zorda değil, Ceyn'in durumu da vahim... Üstelik bu defa sonucu Ceyn'ler yani kadınlar belirleyecek.
***
Bir kaç aydır evden, barktan uzaktayım. Haftada bazen 3, bazen 4 ayrı yerde panel ve konferanslarda vatandaşlarımızla buluşuyorum. Hükümetin yaptığı gibi uçak ve helikopterler ile gidip, devlet imkanlarını kullanmak gibi bir lüksümüz yok. Çoğunluk kara yolu... Otobüs, tren, uçak olunca seviniyor, yorgunluk atıyoruz. Ankara'dan çıkıp, Eskişehir ve Bursa'ya uyandık. Yol güzergahında tren istasyonu, uzun ve kalabalık vagonları, otobüs terminalleri, taksi durakları, lokanta ve çay evlerinde kısa ancak anlamlı sohbetlere tanık oluyoruz. Gezi direnişinde ağaçlar bahaneydi. Gençler yaşam biçimlerine, özgürlüklerine müdahale edilmesine tepki göstermiş bir nevi isyan etmişti. Aynı tavrı kadınlar da daha net gördüm. Kadınların sadece mutfakta yemek yaptığını, çocuk doğurup-baktığını sananlar yanılıyor. Her fırsatta "Kadınsız devrim olmaz" sözünü hatırlatıyorum. "Hayır" kampanyalarının başında kadınlar var. Ve bu umut sonuca gidileceğinin göstergesi. Bir diğer ölçü ise esnafın tavrıdır ve belirleyicidir. Buz dağının görünen bölümünde esnaf dertli ve zorda. Derininde ise öfkeli ve çaresiz... Bir sanayi kenti olan Bursa bugüne kadar AKP hükümetine verdiği krediyi kesiyor görünüyor. 1 Kasım'da yüzde 60'lara varan destek 8-9 puan düşmüş.
AKP'nin kırsaldan bir başka deyim ile köylerden aldığı oy Bursa gibi Batı illerinde önemli miktarda gerilemiş. Üstelik AKP'ye oy veren eğitimli kesim gençlerin ürettiği "Bu kadar yetkiyi babama bile vermem" sloganına inanıyor. "Zaten her şey RTE'den sorumlu... Fazlasına ne gerek var" diyorlar. Tek adamlıktan ürküyorlar...
***
Gelelim Malatya'ya... Atatürkçü Düşünce Derneği kayısı diyarında birbirlerinden farklı siyasi görüşlere sahip kesimleri bir araya getirerek tarihi bir misyon yüklenmiş. CHP, MHP, DP, DSP, BBP ve bir çok siyasi partinin temsilcileri, üyelerinin katıldığı toplantıda Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı'ndan istifa eden Prof. Dr. Yalçın Karatepe ile beraber birer konuşma yaptık. Doğanşehirli Karatepe'yi hemşehrileri adeta bağrına bastı. Olağanüstü sorular yönelttiler. AKP'nin yüzde 67'ye kadar oy aldığı Malatya'da bu miktar on puan gerilemiş. Hükümet hayvancılık ve tarım teşviklerini Nisan ayında ödeyerek köylünün-üreticinin oylarına talip olmayı planlıyorsa da "sessiz öfke" 16 Nisan'da sandığa yansıyacak gibi görünüyor.
AKP'nin yüzde 50'nin altında oluşunu gördüğü gibi MHP'ye umut bağlamasından pişman hale gelişi bir başka yazı konusu. Hatta 2 puan tolere etmek, hükümet imkânları ile mümkün görülse de giderek açılmakta olan makasın 7-8 puanını kapatmaları imkansız. Vatandaşın dikkatini çeken diğer husus ise hükümet ve belediye imkanları ile sürdürülmekte olan "evet" kampanyasındaki ezici, baskıcı propaganda. Gözlemlerime göre ters tepti.