Sermaye ve Batı emperyalizmi?
1991 ve 1992 yıllarında, İstanbul Üniversitesi ile Rus Bilimler Akademisi, iş birliği anlaşması yapmıştık. İstanbul Üniversitesi’nden, rektör ve bazı dekanlarla bir kısım öğretim üyesi 10 Haziran’da Moskova’ya gider, bir hafta piyasa ekonomisini anlatırdık. Ben de İktisat Fakültesi Dekanı olarak bu toplantılara katılırdım. Onlar da Fen Fakültesi’ne gelir matematikte son gelişmeleri anlatırlardı.
Akademinin misafirhanesinde bir akşam dosyalarımı bıraktım. Almaya gidince verdiğim kişinin adını söyledim. “O iki gün sonra gelir” dediler. Neden diye sorunca; “biz 24 saat çalışır, 48 saat izin yaparız” dediler. Bu yolla Rusya’da işsiz kalmıyordu. Ama bu nedenle verimlilik de kalmamıştı. Sovyetlerde bu anlayış sosyo-ekonomik sistemin çöküşünün temel nedenlerinden birisiydi. Bir diğer ve daha temel nedeni de, Marks’ın iyi niyetinin insan karakterine, yaradılış ve varoluş kimyasına uymamış olmasıydı.
Marksist yaklaşımda üretimin ana faktörü emektir. Sermaye de emekten dönüşmüştür. Ama Sovyetlerde sermaye sahibi devlet ve aynı çizgide parti yöneticileri olmuştur. Yöneticiler, çarın saraylarında yaşamıştır.
Çin eğer sistemi değiştirmeseydi, sermaye ve mülkiyet güvencesi vermeseydi, yabancı yatırım sermayesini teşvik etmeseydi, bu kadar hızlı büyüme yaşayamazdı.
Türkiye’de iki takıntı dikkat çekiyor;
Birisi, sermaye karşıtlığı, diğeri Batı emperyalizmi.
CHP Genel Başkanı mitingde; “Sermayenin yanında mısınız, halkın yanında mısınız?” diye soruyor.
Her şeyden önce; spekülatif sermaye, kara para, rüşvet ve yolsuzluk yoluyla oluşan sermayeyi, ayrı tutmak gerekir. Bunlar istisnadır ve günahı da siyasi iktidarlara aittir. Bu tür sermaye aynı zamanda piyasada haksız rekabet oluşturur ve kurumsal sermayeye de zarar verir.
Piyasa ekonomisinde emek, sermaye, toprak ve müteşebbis üretim faktörleridir. Biri eksik olursa üretimde ve istihdam da aksama olur.
Kaldı ki, günümüzde sermaye, sermaye piyasası yoluyla tabana yayılmıştır. İşletmelerin hisse senetleri halkın cebindedir.
Dahası ciddi sermaye, kurumsal çalışan sanayi kuruluşları ücretleri düşük tutmaz. Çünkü düşük ücret verdiği işçiden verim alamayacağını bilir. Söz gelimi siyasi iktidar asgari ücrete ara düzeltme yapmadı ve fakat özel sektör yapıyor.
AKP iktidarında Türkiye’ye sıfırdan yatırım yapan ciddi yabancı yatırım sermayesi gelmedi. Nedeni sıcak para ve spekülatif sermaye girişidir. Zira sıcak para ekonomide kırılganlık yaratır ve bu kırılganlık ciddi yabancı yatırım sermayesi için risk oluşturur.
Çin sıcak parayı kontrol etti, buna karşılık ciddi yabancı yatırım sermayesini teşvik etti. Türkiye halen de günü kurtarmak peşinde ve sıcak parayı kontrol etmiyor.
Batı emperyalizmine gelince; Batı önceki asırlarda emperyalist anlayıştaydı. Bugün ABD, diğer ülkeleri kullanmak istiyor. Kişilikli ülkeler, açığı olmayan liderlere sahip ülkeler, teslim olmuyor. Türkiye de teslim olmak zorunda değildir… Mamafih 1 Mart tezkeresinde bunu yaşadık.
Avrupa’ya gelince; Avrupa insanlık refahının demokrasi ile gerçekleşeceğine inanıyor. Bu nedenle yalnızca demokratik birlik istiyor.
Zaten günümüz dünyasında emperyalizm, sömürü düzeni topla tüfekle olmuyor. Dış ticaret, dış ekonomik ilişkiler yoluyla oluyor.
- yılında;
*Avrupa Birliği ve İngiltere’ye yaptığımız ihracatın toplam ihracatta payı yüzde 45,7’dir. Ama cari açık değil 4,3 milyar dolar cari fazlamız var.
*Rusya ve Çin’e yaptığımız ihracatın toplam ihracattaki payı yüzde 5,5’tir. Ama bu iki ülkeye karşı verdiğimiz dış ticaret açığı toplam açığın yüzde 80’i kadar, 76,4 milyar dolardır.
Bu şartlarda Türkiye’yi kim sömürüyor?