Şer ekseni!
Ne kadar kolaydı tek eksenli Türkiye’yi yönetmek.
O tek eksenli Türkiye’de bir iki General İsrail’in hatırına hükümet düşürebiliyor, MOSSAD ajanlarına Genelkurmay’ın en mahrem bölgesinde oda tahsis edilebiliyor, başı örtülüdür diye şehit analarının, sakallıdır diye erkeklerin alınmadığı orduevleri İsraillilere açılabiliyordu.
O eksen öyle bir eksendi ki NATO ne derse o oluyor, Türkiye iç işlerinde AB’nin Dışişlerinde ABD’nin bir vilayeti haline geliyordu. Silah ve teknolojide İsrail ve ABD’nin, ekonomide IMF’nin vagonu idik. Parasını verdiğimiz silahları köyleri basıp kundaktaki çocukları katleden PKK’ya, Türkleri soykırıma tabi tutan Kıbrıs Rumlarına karşı kullanmamıza izin verilmiyor ama o öpüp başımıza koyduğumuz mübarek eksen Rum’a da PKK’ya da hem silah, hem eğitim, hem teçhizat verme hakkını kendinde görüyordu.
Üstelik bütün bunlar emperyalizmin şahı olan “bu eksenle” ölüm kalım savaşı vererek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş Atatürk ve onun ilkelerinden biri olan laiklik adına yapılıyordu. Sanki Atatürkçü olduğumuz için NATO’daydık, sanki Atatürkçü olduğumuz için AB üyesi olmak zorundaydık, sanki Atatürkçü olduğumuz için Erbakan’ı düşürmemiz ama İsrail’e kucak açmamız gerekiyordu. Aman Allah’ım, bu ne büyük şartlandırılmışlıktı böyle, bu nasıl bir akıl tutulmasıydı. Kocaman kocaman adamlar, üniversite bitirmişler, rütbe, koltuk sahibi olmuşlar, bütün bunlara din gibi imân gibi nasıl da inanıyorlardı?
Mübarek “eksen” değil, Tanrı âdeta!
Abartıyor demeyin, öyle.
Çünkü dün bu “eksen” düşman olarak SSCB’yi gösteriyordu, aldık kabul ettik. Bugün bu eksen düşman olarak İslâm’ı gösteriyor, huylanmasınlar diye başına bir “Radikal” koydu, onu da aldık kabul ettik. Dün bu eksen kendisini “Atatürkçülük” ve “laiklik” adına kutsamamızı istiyor, biz de öyle kabul ediyorduk. Bugün aynı “eksen” Atatürk de Atatürkçülük de artık sana dar geliyor, laiklik ise fazla olmaya başladı diyor, biz hâlâ “ille de eksenim” demeyi sürdürüyoruz!
Şu kadar az okumama, şu kadar az yer görmeme, şu kadar az bilmeme rağmen ben bu çok okumuş, çok gezmiş, bu çok bilen eksencilerin ısrarla “Yel değirmeninin suyunu sormalarından” illallah dedim, pes ettim. Son bir gayretle Allah’ın Kitabı Kur’an’a bakmalarını rica ediyorum. Allah muhtelif ayetlerinde insanlara “Bakmaz mısınız, görmez misiniz, ibret almaz mısınız?” ikazları ile gökyüzüne bakmamızı tavsiye eder. N’olur gökyüzüne bir bakınız. Ay, Dünya ve diğerlerinin önce bir “kendi eksenleri” vardır, kendi etraflarında dönerler, sonra cümlesi “başka bir eksen” tayin eder Güneşin etrafında döner.
Ülkeler, hele Türkiye gibi, nevi şahsına münhasır bir ırk, kültür, tarih ve medeniyet sahibi bir ülkenin kendi etrafında dönmeden yalnızca AB(D)’nin etrafında dönüp durması akıl kârı mıdır? Güdük akıllar bunu kabul etse bile, bu eşyanın tabiatına uygun mudur?
Daha doğrusu, böyle bir şey mümkün müdür?
Asla değildir.
Benim, ülkeyi yöneten kim olursa olsun, “Türkiye’nin genleri bir gün ona tarihî hakikati dayatır” demem işte bu yüzdendir.
Velhasıl Türkiye’nin Batı etrafında bir uydu gibi dönerek gelişmesi, varlığını sürdürmesi, bir kara delikte kaybolmaması mümkün değildir.
Tamam, böyle bir eksen olmalıdır; tamam, amma “yalnızca bu eksen, kayıtsız şartsız bu eksen” demek Türk için, Türkiye için, bu topraklarda yaşayan herkes için sadece ve sadece “şer ekseni”önermesidir.
Osmanlı’yı paramparça eden bu eksendir, Sevr’i önümüze koyan, PKK’yı, ASALA’yı üreten, başımıza çuval geçiren eksen bu eksendir.
Kim ki tek eksende ısrar ediyor, bilsin ki o, AKP’ye çalışıyordur.