Senin bunu anlamak gerçekten imkânsız!
Fazlı Köksal, “1900 yılında nüfusunun dörtte üçü Türk olan Amasya’da 115 işyerinden 95’i Rumlar, 20’si Ermeniler tarafından işletilmekteydi” hatırlatmasında bulunur.
İşin aslı, 1900’lerde Osmanlı’nın tamamı Amasya gibi idi. Baltalimanı Antlaşması ile Osmanlı topraklarına gümrüksüz giren İngiliz malları Türk’ü sanayi ve ticaretten silmişti. Bu perişanlığın üzerine başta Balkan bozgunu olmak üzere Türk’ün üzerine kuzeyden güneye, doğudan batıya felâket üzerine felâket geldi ve masaya Sevr denen bir imha planı kondu.
İşte bu şartlar altında Atatürk ve arkadaşları bu toprağın halkını öyle bir şahlandırdı ki, öküzünün birini orduya verip boyunduruğun öbür yanına kendini koşan kara kuru insanlar önce müstevliyi denize döktü ardından da ekonomide, sanayi ve kalkınmada dünyaya parmak ısırtan hamlelere imza attı. Peki bu nasıl oldu? Nasıl olacak, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kandadır” diyerek milletteki potansiyel, harekete geçirilerek oldu. Dedem, ‘üç köy halkında ilçeye inerken giyebileceğimiz doğru dürüst pantolon bir tek kişide vardı, dönüşümlü giyer, üç köyün ihtiyaçlarını alırdık’ demişti de, ağlamıştım. Bir bizim köy değil, bütün Türkiye aynı durumdaydı.
İşte o Türkiye’de öyle şeyler yapıldı ki, bugün yarım trilyon dolar borçlanıp beş-altı bölünmüş yol ve iki hızlı tren yapmakla övünenlerin o “mucizeyi” idrak etmeleri hiç ama hiç mümkün değil. Bir yandan Osmanlı’nın dış borçları ödenirken diğer yandan Türkiye’nin tamamı bir şantiye haline getirildi. Köşemizin imkânları ölçüsünde giyecek pantolonu, yiyecek ekmeği olmayan o Türkiye’nin başardıklarından birkaçını geliniz birlikte hatırlayalım.
* Kayseri’de Uçak
* Alpulu, Uşak, Turhal ve Eskişehir’de şeker fabrikaları
* Nazilli, Bünyan, Ereğli ve Kayseri’de dokuma fabrikaları
* Keçiborlu’da kükürt
* Zonguldak’ta kok
* Kayseri’de uçak
* İstanbul Paşabahçe’de cam
* Ankara’da çimento
* Zonguldak’ta antrasit
* Karabük’te demir-çelik
* Gemlik’te suni ipek
* Kütahya’da çini işleri
* Bursa’da Merinos dokuma fabrikaları kurulmuş, 1930 yılında en mükemmel avcı uçakları Türkiye’de üretilmeye başlanmış, 1937 yılında Nuri Demirağ’ın İstanbul’da kurduğu fabrikada onlarca yolcu uçağı üretilmiştir.
Aynı dönemde çok büyük bir “Millileştirme hamlesi” de başlatılmıştır
* 1 Nisan 1924’te Ergani Bakır İşletmesi
* 12 Haziran 1933’te İzmir Rıhtım Şirketi
* 1 Ocak 1934’te İstanbul Rıhtım Şirketi
* 9 Nisan 1935’te İstanbul Telefon İşletmesi
* 11 Nisan 1938’de Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi
* 23 Mayıs 1938’de İstanbul Elektrik Şirketi yabancı sermayenin elinden alınarak millileştirildi.
* Reji idarelerinin gücünü yok eden TEKEL devreye sokuldu.
* Aynı dönem içerisinde demiryollarının uzunluğu, sanayi ve tarım ürünlerinin üretim miktarı ve tarımda makineleşme yüzde yüz artış gösterdi.
* Cumhuriyet kurulduğunda devletin Merkez Bankası rolünü Fransızlara ait olan Osmanlı Bankası icra ediyordu. Duruma el konuldu. Merkez Bankası, İş Bankası, Sümerbank, Etibank, Halk Bankası kuruldu. Mevduat miktarı 57 kat, mudi sayısı 122 kat artış gösterdi. 1931 yılında Merkez Bankası’ndaki altın stoku 6 bin 127 kilo iken bu miktar 1938 yılında 26 bin 190 kiloya varmıştır.
* 1927 yılında çıkarılan sanayi teşvik kanunu ile özel sektörün ürettiği mal değeri 15 milyon lira iken, 1932 yılında bu miktar tam on kat artarak 154 milyon liraya yükseldi.
Fazlı Köksal, o dönemde yapılanları çok güzel özetlemiş. Ama o özet bile köşemizin sınırlarını birkaç kat aşıyor.
Bütün bunları sıfır imkânlarla bir yandan Düyunu Umumiye borçlarını ödeyerek başaran devletimizin kurucularını ve eserlerini kötüleyip, onların yaptıklarını satarak ve dünkü müstevlilere yarım trilyon dolar borçlanarak bunca imkân içerisinde birkaç açılış yapmayı “Küçük dağları ben yarattım” ruh haliyle pazarlayanlar için bu örnekler bile yeter sanırız.
Ne demek istediğimi anladın mı canım kardeşim!