"Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı"
“Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye Türkçe deyim vardır. Yargıdan ya da yasadan kaynaklanan bir hükmü tartışmanın beyhude olduğunu anlatır. İslam’ın yüce Peygamberinin verdiği bir kararla ilgili olarak “bu suçu kızım Fatma da işlese aynı kararı verirdim” dediği bilinir. Bu durum kamu vicdanını sızlatan, yasaların suç saydığı bir eylemin herkese aynı biçimde uygulanması gerektiğini anlatır. Modern hayatta “herkesin yasalar karşısında eşit” tutulması da benzer bir anlayışın ürünüdür. Bu yüzden kanun, hukuk ve yargının herhangi bir konuda lehte verdiği kararlar söz konusu olunca alkışlamak “Ankara’da hâkimler var!” demek, aleyhte karar verdiğinde ise yargıyı ön yargılı davranmakla suçlamak doğru bir tavır değildir.
Sözü getirmek istediğimiz yer şurasıdır: Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü Başbakanı Sayın Tayip Erdoğan, -o zaman başbakan değildi- 2000 yılında Avustralya SBS Radyosu’na verdiği demeçte şehit askerlere hitaben “kelle” dediği, çoluk çocuk demeden ülkede on binlerce insanı katleden terörist başına “Sayın” dediği iddiasıyla hakkında dava açılmıştı. Bu davayı vatan için Şehit olan çocuklarına “kelle” diyen Sayın Başbakan’a karşı şehit aileleri açmıştı. Yargı Sayın Erdoğan’ın şehitler için “kelle”, binlerce garip, gureba, kadın, yaşlı ve çocuk katili için de “sayın” demesini uygun bulmadı. Yavrularını vatanın bağrına emanet etmiş olan şehit ailelerinin incinen ruhunu simgesel anlamda onarmak amacıyla Sayın Tayip Erdoğan’ı simgesel anlamda “3 Kuruşluk tazminat” davasına mahkûm etti.
Sayın Başbakan’ın konuşması sırasında sarf ettiği sözlerin maksadını aştığını yani şehitleri rencide etmek için “kelle” sözünü söylemediğini düşünmek gerekir. Terör şebekesinin cani liderinden de saygı ifade etmek için “Sayın” diye söz ettiğini kabul etmek de mümkün değildir. Ancak sonuç itibarıyla böyle bir söz ağızdan çıkmış ve konu ilgili taraflarca mahkemeye intikal ettirilmiştir. Bağımsız yargı da her şeye karşın kararını vermiştir. Bu noktada Sayın Erdoğan’a düşen şehit ailelerine durumu açıklayan hatta özür beyan eden bir tavır takınmak olmalıydı. Öyle olmadı. Sayın Başbakan’ın kendisine yönelik olarak verilen bu karara tepkisi hem çok sert hem de bir o kadar anlamsız oldu. Başbakan yargı kararını eleştirdi, suçun işlendiği yerden bahsetti, kararı “nefis tatmini” olarak niteleyerek aynen şöyle söyledi: “Olmaz böyle bir şey, yani hukuk bu kadar zedelenmemeli. Bu duruma getirilmemeli. Eğer ben bir manevi tazminata mahkûm edileceksem, bunun hakkı verilmeli, öyle mahkûm edilmeliyim. Yoksa nefislerimizi tatmin için bu tür kararlar verilmez”. Bir anlamda Başbakan “beni nasıl yargılarsınız” yaklaşımı içine girmiştir. Bu ülkenin Başbakanı yargı kararını bu tür eleştiriler yönetilirse sade vatandaşın hangi psikoloji içine gireceğini de iyi hesaplamak gerekir.
Sayın Başbakan’ın tutumundan daha vahimini ise medyadaki bazı köşe yazarları sergilemiştir. Başbakan’a destek vermek amacıyla yanaşmacı bir tavır içinde medyada bazı kalemler çok kötü bir sınav vermişlerdir. Dini ve milli hassasiyeti yüksek bir köşe yazarı ismi lazım değil aynen şöyle yazmıştır: “Başbakan Erdoğan, şehit askerlere hitaben kelle dediği iddiasıyla açılan manevi tazminat davasında suçlu bulunarak 3 kuruş tazminat ödemeye mahkûm edildi. Evet, yanlış okumadınız sadece 3 kuruş. Eğer YTL hesabı kafanızı karıştırırsa, 3 kuruşun ne anlama geldiğine bir örnek vermek için şu kadarını söyleyeyim. Eğer piyasada 3 kuruş değerinde herhangi bir mal bulabilirseniz, 1 milyon tanesi 30 bin lira ediyor. Davayı açanlara sormak lazım, sizin gözünüzde şehidin 3 kuruşluk mu değeri vardı diye”. Bunlar şehit ailelerinin biz davayı para pul için değil, onur ve gururumuz rencide edilmiştir onun açtık. “3 kuruş” bir simgedir mesajını dahi anlamazlıktan gelmişlerdir. Zaten bu zatımuhteremler öteden beri maneviyat ile parayı karıştırdıklarından kasıtlı olarak şehit karşılığı olarak “3 Kuruş” türünden saçma bir tazminat hesabı yapmakta beis görmemişlerdir. Sayın Başbakana yapılan bu benzetmenin “şık düşmediğini”, “rencide edici” olduğunu söylemek cesaret ve yürekliliğini kendilerinde görememişlerdir. Bu karar partileştirilmiş ya da güdümlü medyanın hali pür melalini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Bu ülke için canını feda eden şehitlerden bahsederken herkesin dikkatli bir üslup içinde olması gerekir. Bu bağlamda “bayrakları bayrak”, toprakları vatan yapmak için fedayı can edenlere saygı ve minnet gösterilmelidir. Bu yüzden Akif, bugünü o gün görmüş gibi “Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı” diye yazmıştır.