Şen olsun kurultayın!..

MHP kurultay delegeleri tarafından yedi ay önce başlatılan süreç, tüm zorlamalara, rağmen, bu satırları yazdığım sıralarda Olağanüstü Kongre'nin toplanmasıyla ilk aşamasını tamamlamış oldu.

Cumartesi gecesi itibari ile kongre delegelerinin kaldığı otellerde yapmış olduğumuz ziyaretlerde büyük bir coşkuyu müşahade ettik. Yazının kaleme alındığı saatlerde salonda ilan edilen katılımcı sayısı 752 idi. 50 kadar katılımcının da noter kayıtlarının devam ettiği belirtildi. Bu da 800 civarında bir delege sayısına ulaşıldığını gösteriyor.

Bu işin hikâyesi uzun. Yedi aydır yaşadığımız süreç herkesi yordu. En çok da MHP'nin kurumsal kimliğini. Türk milletinin umudu olan MHP'yi daha fazla yormadan, onu tekrar eski dinamizmine kavuşturacak sürecin fitilini ateşlemek gerekiyor. Bunun ilk adımı dün atıldı.

Yaşadıklarımız ortada. Kongre ile ilgili olarak Genel Merkez cenahının durumu hepinizin malumu. Kongre sürecinin geleceği ile ilgili olarak Genel Merkez'in yaptığı açıklamalar sonrası aldığım telefonlara verdiğim cevap "Genel Merkez bu süreçle ilgili olarak bugüne kadar hiç haklı çıktı mı?" oldu.

Cevap malum…

Kongreye saatler kala "kongrenin Ankara merkez dışında bir mahalde yapılmasının meşru olmadığına" dair Genel Merkez'den gelen yeni iddia da benzer bir duruma işaret ediyor. Konu ile olarak hukukçu bir Ülküdaşımızın sosyal medya paylaşımı yeterli cevap olmuş: "8 Şubat 1969 yılında CKMP'den MHP'ye geçiş kongresi olan, rahmetli Başbuğ'un Genel Başkan olduğu kurultay Ankara'ya 488 km uzaklıktaki Adana İlinde yapılmıştır."

Daha önce defalarca dile getirdiğim "Genel Merkez'in hukuki olarak yanlış yönlendirildiği" iddiamı yineleyerek bu bahse nokta koyuyorum.

***

Kurultay coşkulu başladı. Adaylar yan yana birlik görüntüsü sergilediler. Kurultay coşkusuna gölge düşüren tek olay Divan teşekkülündeki kısa süreli anlaşmazlıktı.

Geçtiğimiz hafta içinden bu yana Musavvat Dervişoğlu'nun ismi kulislerde telaffuz ediliyordu. Meral Hanım tarafının isim ısrarı deyim yerindeyse dayatmaya dönünce doğal olarak diğer adaylar bu konuya itiraz ettiler.

Koray Bey'le kongre öncesinde yaptığım görüşmelerde de bu tür dayatmaların değişim kanadının birliğine zarar vereceği yorumlarını aldım. Aydın'a göre tüzük kongresinde divan başkanlığı için dayatma yapmak gereksiz ve kurultay ruhuna tersti. Uzlaşılabilir diye düşünüyordu.

Lâkin aksi oldu. Diğer adayların "divanda her adayın temsilcisi olsun" talepleri Akşener tarafından kabul görmeyince Sinan Oğan aday çıkarttı.

Koray Aydın ise yayınladığı bir mesajda "tüm gayretlerime rağmen, maalesef tek liste ile divan oluşturulmasını temin edemedim" sözleri ile rahatsızlığını ifade etti. Aydın aynı mesajda "Birlik ve beraberliğimizin zedelenmemesi için, oluşan bu durumda tarafsız kalmayı uygun buldum" sözleri ile tarafsız kalacağını dile getirdi.

Bu gelişmeler üzerine Akşener tarafı geri adım attı. Sürecin başındaki teklif doğrultusunda her aday divana bir temsilci vererek divanın teşekkül etmesi sağlandı.

Koray Aydın divana üye vermedi. Kanaatime göre Aydın, bu gereksiz inatlaşmaya tepkisini bu şekilde gösterdi.

***

Bu işlerde inatlaşmanın ne partiye ne de Ülkücülere faydası var. Eğer kişilerin iktidarını değil hareketin iktidarını hedefliyorsak işlerimizi "inatla" değil "akılla" halletmeliyiz. İnancımız da bize bu yolu işaret ediyor: İtidal, uhulet ve suhulet ile problemlerimizi halletmek…

Bundan gayri izlenecek yol, "benlik" davasına girer. Şu unutulmamalıdır ki Türk-İslam davası benliğini davanın önüne koyan pek çok ismi arkasında bırakıp bugünlere ulaşmıştır.

Ali Güngör'e yapılan ayıbın temizlenmesi

Yazıya son şeklini verdiğim saatlerde Kurultay komisyonu tedbirli ihraçlar, kapatılan teşkilatların tekrar açılması, MHP'den atılanların tekrar alınması ve disiplin işlemlerini zorlaştıracak bazı önergeleri görüşüyordu.

Kurultay başlangıcından itibaren kulislerde Ali Güngör'ün parti üyeliğinin iadesi herkesin dilindeydi.

Hareketin sembol isimlerinden Ali Güngör'ün üyeliğinin iade edilmesi tarihi bir ayıbın geç de olsa düzeltilmesi olacak.

Ben buna iade-i itibar demiyorum. Olsa olsa bir ayıbın temizlenmesidir. Ali Güngör gibi sembol isimlerin itibarı ne alınabilir ne de iade edilebilir.

Kendisini bu vesileyle bir kez daha rahmetle anıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları