Sen millet ol, anayasa olmasa da olur!
Son 168 yılda 7 anayasa hazırlamışız. Bunun üçü Osmanlı dördü ise Cumhuriyet dönemine ait. Şimdi Cumhuriyet döneminin beşinci, millet olarak anayasa hikâyemizin de 8’incisi tezgâhta. İlki malûm, 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşit Paşa’nın Gülhane Parkı’nda ilân ettiği, “Tanzimat Fermanı”.
“Tanzimat Fermanı”..
“Avrupa istediği için” dir.
Avrupa Osmanlı’dan böyle bir şeyi niçin istemiş, onu da Fransız Sefiri Engelhardt’tan dinleyelim:
“- Tanzimat’ın asıl maksadı; İslâm milletinin içtimâî yapısını asırlardan beri mânevî ve siyasal bakımdan uzak yaşamış olduğu Hıristiyan milletlerin içtimâî yapısına yaklaştırmaktı.”
İşin özü Fransız Sefiri’nin itirafında yatmaktadır.
1876’da ilân edilen Kanun-i Esasi, 1909’da bu Kanun-i Esasî’de gerçekleştirilen değişiklik hep Müslüman Türk’ün içtimâî yapısını Hıristiyan milletlerin içtimâi yapısına yaklaştırmak içindir.
1921’de hazırlanan Teşkilâtı Esasiye ve 1924 anayasası ’biraz’ istisnadır. Ama ‘biraz’ çünkü her ikisinde de “Avrupa’ya benzemek” esastır.
1961 ve 1982 anayasaları hazırlandığında Türk toplumunun yaşama biçimi ile Hıristiyan toplumun yaşama biçimi arasında zâten bir fark kalmamıştı. Şimdi tezgâhta yeni bir anayasa var.
Öncekileri güyâ ‘devlet’ yahut ‘asker’ yapmıştı, tezgâhtakini güya ‘siviller’ yapıyor. Oysa ‘sivil’ diye önümüze konan bu metinin de hedefi Avrupa Birliği ile uyum sağlamak. Yani dün Osmanlı’dan Tanzimat Fermanı ve Kanuni Esasi’leri isteyenler bugün Türkiye Cumhuriyeti’nden ‘sivil anayasa’ talebinde bulunuyorlar ve Türkiye’yi yönetenler de dünkü Mustafa Reşit Paşa ve Yeni Osmanlılar gibi bu talebe, “evet” diyor.
Korkumuz Osmanlı’nın Batıdan gelen bu taleplere verilen cevaplarla darmadağın olması gibi Türkiye Cumhuriyeti Devlet ve Türk vatanının da yine aynı merkez ve mihraklardan gelen taleplere verilen ‘sivil evet’ lerle Osmanlı’nın akıbetine uğramasıdır.
Kimse duyduğumuz bu endişeye iftira atmasın.
Çünkü biz bu delikten çok ısırıldık, çok zehirlendik. İşin özü asıl olan anayasa değil, Bayrak’tır. Anayasa olmasa da olur amma Bayrak olmak zorundadır.
Nitekim İngiltere bir anayasaya sahip değildir. Belki, “İngiltere bin küsur yıllık bir geleneğe sahip, anayasa olmasa da olur, gelenekleri yeter!” diyebilirsiniz, ben de size “Haklısınız” derim.
Ve İsrail’i de örnek gösteririm.
İsrail’in de anayasası yoktur ve İsrail kurulalı şunun şurasında 60 yıl bile olmamıştır amma İsrail’in yani Yahudi toplumunun da gelenekleri vardır, “Biz Tevrat’ı koruduk, Tevrat da bizi” diyen bir millet için anayasa olsa ne olur, olmasa ne olur. Türk milleti için tehlike işte bu “geleneği” koruyamama, hep, “birilerine benzeme” ve “benzememek için direnen milleti” Avrupalı ve AB’li gibi olabilmek için “anayasalarla” tabiri caizse, ‘benzetmek’tir.
İşte, “İşin özü Bayrak!” deyişimiz de bundan. Bir millet bayrağına sadık kalıyorsa onun varlık ve birliğini koruması ve geliştirmesi için bir anayasa olmasa da olur.
Evet, işte İngiltere, işte İsrail..
İngiliz bayrağında üç haç vardır, bu üç haçın Büyük Britanya İmparatorluğunu bir araya getiren unsurlara ait üç azizi temsil ettiği mâlumdur.
Yazılı bir anayasası olmayan İsrail bayrağının ortasındaki yıldız Davut Peygamber’i, iki mavi çizgiden üstteki mavi çizgi Fırat, alttaki mavi çizgi de Nil nehrini sembolize eder. Yani İsrail Bayrağı bir Tevrat’tır, bir vaat edilmiş topraklar sembolüdür.
Osmanlı Tanzimat Fermanları ve Kanun-i Esasileri yaptıkça bayrağındaki Hilaline Haç ilave edilmesi bile gündeme gelmiştir.
Konuyu uzatmıyorum.
“Sivil” denen anayasa Bayrağımıza olmasa bile kültür ve zihniyetimize Türk’ün “Hilâl” i yerine 12 yıldızla temsil edilen Avrupa’nın 12 Havari’sini emzirecekse, Osmanlı’nın akıbeti Türkiye Cumhuriyeti’nin de akıbeti olur. Bunun adı ne kadar “sivil anayasa” olursa olsun...
Bu gerçekte, “Dinlerarası Diyalog”, “Ilımlı İslâm” ve “Büyük Ortadoğu Projesi” cephelerinde yürütülen tahrif edilmiş Tevrat/İncil ittifakının başlattığı “Son Haçlı Seferi” için, Türkiye’yi yöneten ve olup biteni seyredenlerin “Truva Atı” rolü üstlenmeleridir. Bilerek bilmeyerek yapılan iş budur.
Çünkü hedef yine Avrupalı gibi olmak, olabilmek kompleksidir.