Şemsi Paşa Camii ve 'Osmanlı'yı Katletme' Liberalliği!
Dünya tarihine damga vuran mimari akımlar, büyük eserler genellikle coğrafyamız dışında kalmıştır. Özellikle fetih kültürü merkezli bir toplum olmamızdan dolayı kendimize ait mimari anlayışımız tam olarak oluşamadı. Sanki her an gidecekmişiz, her an yerimiz değişecek gibi eserler ürettik, üretmeye de devam ediyoruz.
Cumhuriyet dönemiyle birlikte mimari yaklaşımlar değişiklik gösterdi. Ancak bu yeni çizgiler ve mimari anlayışta sürdürülebilirlik sağlanamadı, günümüze taşınamadı.
Ankara'da Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Güvenpark, Çankaya Köşkü, Merkez Bankası gibi yapılar neredeyse 1 asırdır dimdik ayakta duruyor.
Sonraki yıllarda mimari anlamda, kendine has bir çizgimiz oluşmadı. Siyasi iktidarların inşaat sektörü ile çok fazla içli dışlı olmaları genel bir kimlik sorununa neden oldu.
Selçuklu mimarisi, Osmanlı mimarisi, Batı mimarisi, Alman mimarisi derken karışık bir durum ortaya çıktı. Köyden şehre göç, bitişik nizam apartmanlar ve çarpık kentleşme sorunu derinleştirdi.
Son yıllarda; TOKİ konutları, birbirini taklit eden camii mimarileri, yeşili katleden beton yığınlar çevremizi esir almış durumda. Özellikle İstanbul Boğazı'nda yükselen birbiriyle uyumsuz rezidanslar çirkin bir görüntü oluşturuyor.
Böyle bir tabloda elde kalan mimari eserlerimize gözümüz gibi bakıp, koruyacağımız yerde, rant peşinde koşanlar yüzünden onları da kaybediyoruz.
Üsküdar'daki Şemsi Paşa Camii de bu özel yapılardan biri. Mimar Sinan tarafından yapılan şirin ve kendine has çizgiler taşıyan bu camii Anadolu yakasının sembollerinden… Geçtiğimiz günlerde sahil şeridini genişletmek için İstanbul Belediyesi 3,5 metrelik bir doldurma çalışması başlattı. Çalışma başlar başlamaz caminin duvarlarında çatlaklar ve yarıklar oluştu. Belediyeden yapılan açıklamada, bu çatlakların daha önceden de olduğu ve tamir edileceği belirtildi. Bir süre sonra da inşaat çalışmasının durdurulduğu açıklandı.
Önceki gün Üsküdar'da tam da tartışmanın olduğu noktada, Şemsi Paşa Camii'ndeydim… Hemen yanı başına denize beton kazıklar dikilmiş. Ayrıca çalışmaların da devam ettiğini öğrendim.
Prof. Dr. Erhan Afyoncu konuyla ilgili "Kazıklar camiiye zarar vermeseydi bile külliyenin tarihi özelliğini yok edecekti. Cami deniz kenarındaki konumuyla tarihi bir eserdir. Vakfın banisi bu eseri bir yalı camisi olarak yaptırmıştır. Caminin yanının doldurulmasıyla bu özelliği kaybolacak, eser sıradanlaşacak, Üsküdar'ın sahilden tarihi silueti değişecektir. Tarihe karşı sorumlu olmamak için Şemsi Paşa Camii'ne dokunmayın, ille bir şey yapacaksanız caminin çevresini tarihi şekline uygun hale getirin" çağrısını ne yazık ki kimse dikkate almamış.
Çünkü gördüğüm manzara gerçekten korkunçtu… O güzelim camiinin etrafı kapatılmış, onlarca asırlık tabanında derin yarıklar oluşmuş…
Prof. Dr. İlber Ortaylı da, "Burayı genişletecekler, sonra oturup çay içecekler herhalde. Buraya kazık çakılacaksa Mimar Sinan'ın zamanında âlâsı çakılırdı. Niye Mimar Sinan denizi doldurmamış da sen dolduruyorsun?" sözleriyle projeye sert bir tepki gösterdi.
Üsküdar Belediyesi'nin resmi sayfasında Şemsi Paşa Camii ile ilgili yapılan resmi yorum ise ilkokuldan hallice…
"Bu Cami'ye ve minareye Kuşkonmaz denir…Hiçbir canlı insan dâhil, rüzgâra karşı kendi isteğiyle uzun zaman durmaz. Hele kuşlar ve diğer hayvanlar rüzgârı sevmezler. Hatta çok kalırsa ölürler. Böyle çok rüzgârlı bir yerdeki camiye de, elbette hiçbir kuş konmaz."
Belediye'nin bu esere verdiği önem aslında, baştan savma yazdıkları tanıtım metninde gizli…
Camiinin içindeki tarihi mezarların hemen yanına asılan çöp poşetleri ve dış cepheye yapılan garip sıvalar ise esere verilen değeri gözler önüne seriyor.
Hal böyle olunca Suud yönetiminin Kabe'nin etrafına diktiği devasa gökdelenler gibi değerden yoksun, betonlaşan bir akla teslim oluyoruz.
Her fırsatta Osmanlı'ya sahip çıktıklarını ifade edenlerin, Osmanlı'nın en güzel emanetlerine bu şekilde davranmalarını akılla izah edebilmek mümkün değil.