Sele giden devlet
Biz toplum olarak güzel geleneklerimizi ne yazık ki çok kaybettik. Yabancı seyyahlar hatıralarında gürültüsüz, huzurlu hayatımızdan hayranlıkla bahseder. Mareşal Moltke: “Koskoca Osmanlı ordusunun sabah sessizce toplandığını, uyandığı zaman sadece kendi çadırının kaldığını hayretle ve ibretle anlatır. Sonra der ki; bizim 50 askerimiz yolda yürüseler neredeyse bir saatlik mesafeden gürültülerini duyarız. Osmanlı ordusu, 100 bin askerini tek ses çıkmadan yürütüyor.” Busbeck’ten Pierre Loti’ye pek çok yabancının hatıraları hayranlık tespitleriyle doludur. Bugün ne yazık ki toplu yaşadığımız her yer akıl almaz bir gürültü içindedir. Gürültü; siyaset ve devlet hayatımızı da işgal etmiştir...
Hatırlarsanız AB ile Türkiye arasında imzalanan “Gümrük Birliği Anlaşması” Ankara’da Kızılay meydanında anlı şanlı isimlerin, hükümet temsilcilerinin katıldığı havai fişek törenleriyle kutlanmıştı. Yandaş olmayı gazetecilik sayan medya, AB’ye üye olduk diye sevinç manşetleri atmıştı. Aynı durum; İmralı süreci, terör başının mektubu konularında günlerce süren nutuklar, tartışmalar, gürültüler içinde yaşandı. Oyun çok güzel tezgâhlandı. Önce açlık grevleri başladı, Apo’nun ikazıyla grevler son buldu. Böylece onun terörün çözümünde tek güç olduğu vurgusu yapıldı. Bu arada devletin üst kademe bürokratları hiç şüphesiz Başbakan’ın bilgi ve talimatıyla Apo ile buluşmalara ve görüşmelere devam etti. Gazete sütunlarındaki kalemini kırarcasına yürütülen dalkavukluk yarışı, yetiştirdiğimiz insanların onurunun ne kadar küçük olduğunu gösteren utanç belgeleri olarak yerlerini aldı. Terörbaşının mektupları Kandil’e ve Avrupa’ya gitti. Onlara bilgi veriliyor. Onların onayı alınıyor. Bu arada Apo’nun mektubu bir manifesto gibi kamuoyuna sızdırılıyor. Arkadan Diyarbakır mitingi geliyor. Bu mitinge yine terörbaşı bir mesaj gönderiyor. Meclis’teki temsilcisi okuyor.
Tabloya namuslu akılla bakarsak Öcalan PKK’ya, akıbeti belirsiz bir dışarıya çıkma sloganıyla derlenme, toparlanma zamanı kazandırmıştır. Geniş bir propaganda bombardımanı ile Diyarbakır’daki tablo sağlanmıştır. Buna karşılık bizim siyaset adamlarımız: “Çok yazık, Türk bayrağını göremedik” diyor. Gel de değirmencinin hikâyesini hatırlama! Sel gelmiş değirmeni götürüyor. Karısının elinden tutup yukarı fırlayan değirmenciye kadın: “Herif, dikiş yüksüğüm değirmende kaldı” diye bağırıyormuş. Devletin ciddiyeti, hukuku, haysiyeti, anayasası sele gitmiş, bu efendiler bayrak yok diye hayıflanıyor. Herhalde bayrak sopalarıyla kendi başlarına vuracaklar. Gerçekten bayrağı düşünseler bu rezillikler yaşanır mıydı?
AB meselesindeki hüsranın, bu konuda da yaşanacağı aşikârdır. Terörle mücadelede de çok yanlış yoldayız. Terör, tarihi perspektifle ele alınmalıdır. Terör nereden çıktı? Neden başımıza bela edildi? Bu kuklaları oynatan ipler kimlerin elinde. Önce bu soruları sorup, bunların cevabını almak lazım. Aksi halde kendimizi aldatmaktan öte bir iş yapmış olmayız. PKK’dan önce ASALA vardı. ASALA’nın katilliği, kan içiciliği, gereken yapılınca durdu. Fakat sahne boş kalmadı yerini PKK aldı. Dikkat edersek son 3 aydır DHKP-C’nin eylemleri arttı. Terör örgütünün adı değişir ama terör devam eder. Türkiye’nin teröre karşı başarılı olduğu dönemlerde İran, Irak, Suriye ve İsrail’le yürütülen bilgi, istihbarat alışverişine dayanan verimli bir işbirliğimiz vardı. Hükümetimizin çok başarılı dış politika(!) çalışmalarıyla bu alışveriş bitti yerini hasım, düşman uygulamaları aldı. Dış politikamızın geçmişi gerçeklere dayalı idi. Gazze’yi düşünmek, diğer ülkelerdeki Müslümanlar için acı duymak, onlara derman olmaya çalışmak şüphesiz takdir edilmesi gereken davranışlar. Ancak Kerkük Türklüğünün çilesine bigâne kalmak, Suriye Türklüğüne gözlerini yummak niye?..
Türkiye deprem bölgesindedir ve Türkiye terör bölgesindedir... Depremleri nasıl tabii kabul ediyor tedbir alıyorsak, terörü de öyle tabii kabul edeceğiz ve tedbirini alacağız.
Teröre karşı devletimiz, Büyük Millet Meclis’inde “Milli Bir Politika” tespit etmelidir. Ancak böyle bir politika ile terörün arkasındaki aktörleri tanır, bize kurulan tuzakları anlarız.