Şehitlerimizin hesabını kim verecek?
Zafer Bayramında tebrikleri Başkomutan olarak Sayın Cumhurbaşkanı kabul etti. Başbakan Yüksek Askeri Şûrada başa ve tek oturdu. Bunlar sağlıklı demokrasi olarak alkışlandı. Şimdi başkomutan ve başbakanın şehitlerimizin hesabını vermeleri gerekir. Milletimiz ve bugünkü nesiller tarihe karşı hesap vereceklerdir. O halde aynı nesil, bu hesabı bugünkü iktidardan sormalıdır. Terörün siyasi sorumlusu artık bulunmalıdır.
Elbette Türkiye bu belanın üstesinden gelecektir... Ancak aynı zamanda siyasi yanlışların hesabını soracağına da kimsenin kuşkusu olmasın. Terörün tırmanmasına en başta, AKP iktidarının içi boş olan ve slogan düzeyinde kalan ve demokratik açılım olarak sunulan yanlışın payı büyüktür. Hükümet ve medya, demokrasi ile terörü karıştırmıştır. Hükümet terörle pazarlığa oturmuş. Bazı medya ve bazı köşe yazarları ise, özerkliği ve bu yolla ülkenin bölünmesini demokratik bir hak gibi göstermişlerdir. Medyada bu gibilere kimler yol verdi, bilmeliyiz... Bugüne kadar Türk halkı şehitlere göz yaşı dökmüş ve fakat yine de metin olmuştur. Bugünden sonra metin olmasını beklemek safdillik olur. Dün öğlen bir cenaze dolayısıyla camide, 60-70 yaşındaki insanların şehitler için nasıl ağladıklarını gördüm. Kaldı ki toplum metin oldukça, PKK ve PKK yandaşları bunu teslimiyet gibi görmeye başlamışlardır. Başbakan halka metin olmayı önermek yerine gereğini yapmalıdır.
Yaşanan bu olay, sıradan bir terör olayı değildir. Vur-kaça dayalı bir terör olayı değildir. Terör bölgesi Hükümetin terörle mücadele zafiyetinden dolayı PKK’nın hakimiyetine bırakılmıştır. Üstün yetenekli terörle mücadele uzmanı askerlere yapılan bu tür baskınlar, PKK’nın o bölgeye ne kadar hakim olduğunu gösteriyor.
Bu zafiyetin altında yıllarca siyasi iktidarın terör ile mücadelede yanlış yolda olması neden olmuştur. Hükümet terörle müzakere ediyoruz diye bölgeyi boş bırakmıştır. Yetmedi, yazılanlardan anlaşıldığı kadar, Oslo görüşmelerinde Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) PKK’ya, size düşmanlık yapanlar varsa bildirin, üstesinden gelelim diyecek kadar yanlış bir yol izlemiştir.
Referandum öncesi ve genel seçim öncesinde, siyasi iktidar ile PKK arasında pazarlık yapılmıştır. PKK seçimler sırasında terör yapmayacağını, buna mukabil bölgenin onlara bırakılması talebinde bulunmuştur. Bu dönem içerisinde, PKK toparlanmış ve bölgedeki gücünü artırmıştır. Yeniden organize olmuştur.
Bütün dünyada terörle müzakere yapılmayacağı tecrübelerle sabittir. Buna rağmen, gerek siyasi iktidarın PKK ile müzakere etmesi ve gerekse CHP’nin teröre bakış açısı ve yaklaşımı, terörün ömrünü uzatmıştır. CHP’üst yönetimi de siyasi anlamda teröre karşı sorumsuz davranmıştır. Halen de davranmaktadır. Kılıçdaroğlu ve ekibinin, PKK’yı şımartan tutumundan CHP misyonu ve CHP tabanı da memnun değildir.
Kılıçdaroğlu’nun ekibinde televizyonlarda PKK parelelinde konuşan üst düzey yöneticiler var. Terörle demokratik yoldan mücadele edilmesini isteyenler var. Dersim soykırımdır diyenler var... Dersim olayını ve 1937 itibariyle devleti mahkemeye vermişler olanlar var.
Dahası... Kılıçdaroğlu, Hakkâri’de özerklik tavizi verdi. Referandumda durup dururken askere karşı tavır aldı ve 35. maddeyi kaldırma teklifi yaptı. Parti programına “Dersim dosyası açılacak” diye madde koydu.
CHP Diyarbakır il başkanlığı, PKK’lılar için kepenk kapattı. Bir genel başkan yardımcısı, “Türklük kavramı anayasadan çıkacak” dedi. Aynı isim “asker kağıttan kaplanmış” dedi. Kaldı ki Kılıçdaroğlu, Hükümetin PKK ile görüşmesini normal karşıladı ve fakat bu olayın kamuoyundan gizlenmesinin yanlış olduğunu söyledi .
Elbette bu yaklaşımları PKK işine geldiği gibi, dolaylı yoldan destek olarak algılayacaktı. Tekrar ediyorum PKK’nın şımarmasında CHP’nin değil, Kılıçdaroğlu ve ekibinin günahı büyüktür. CHP’de Deniz Baykal genel başkan olsaydı, Hükümet elini kolunu sallayarak PKK ile görüşemezdi. Referandumda ve seçimde, CHP kendi misyonu gereği dik duracaktı. Şehitler üstüne oy hesabı yapmayacaktı.
Terörle mücadelede, Ordunun planlama yapacak kurmayı kalmadı. Toplum, Ergenekon’u artık hukuki bir sorun olmayıp, siyasi bir sorun olarak görmeye başladı. Teröre karşı, asker - sivil mutlak bir işbirliği içinde olması gerekirken, Başbakanın terörle mücadeleyi polise bırakmayı planladığı anlaşıldı.
Terörle mücadeleye artık millet el koymalıdır.