Şehit ülkücünün vefalı kızı!
İstanbul’umuzda şehit düşen sahabe Eyyüb el Ensarî bir gün Peygamberimize, “Yâ Rasulallah; beni cennete sokacak bir amel söyler misiniz?” diye sorunca Peygamberimizin cevabı şu oldu:
“- Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim yaparsın!”
Biz bugün sıla-i rahimden bahsetmek üzere bilgisayarımızın başına geçtiğimizde en kadim ve en vefalı bir iki arkadaşımızdan biri olan Bayram Yıldırım kardeşimizin babası Ramazan Yıldırım’ın vefat haberi ile irkildik. Uzun bir yolculuktan yeni döndüğümüz için cenazesinde bulunmak üzere Boyabat’a gidemeyeceğimiz, hem sıla-i rahim, hem cenazede bulunma nimetlerinden nasiplenemeyeceğimiz için, üzüldük. Rabbim Ramazan Amcaya rahmeti ile muamele etsin, Bayram Yıldırım ve yakınlarına sabrı cemiller ihsan eylesin; bütün ölenlerimize rahmet, ardımızdan bizlere de rahmet duaları edecek dost ve nesiller ihsan buyursun.
Sıla-i rahim, yani akraba ve dost ziyareti kültürümüzün en temel taşlarından biridir. Bize büyüklerimiz, sıla-i rahim yapacağın bir tek kimse kalmamışsa bile çocukluğunda üzerinde oturduğun kayaları, dibinde gölgelendiğin ağaçları ziyaret ed diye nasihat etmişlerdi. “Hiç endişelenme, taş da, ağaç da seni tanır, hoş geldin der, Allah da bundan razı olur” demişlerdi. Onlar ne güzel insanlar, ne bilge kişilermiş; yıllar kendilerini doğruladı. İlim adamları deneylerle gördüler ki çiçekler kendilerini seven ve sulayanları tanıyor, onların başına çok uzaklarda bile olsa olumsuz bir şey geldiğinde üzülüyor, solan, kuruyanlar bile oluyor.
Biz zâten “Her şeyin Allah’ı zikrettiğine iman etmiş” değil miyiz!
Her neyse..
Geçtiğimiz hafta bizler için kelimenin tam anlamıyla bir sıla-i rahim haftasıydı elhamdülillah. Eş, dost ve akraba ziyaretlerini hayatının önemli işlerinden biri olarak benimseyen kadim bir dostumuz sayesinde küçük bir cerrahi operasyon geçiren annemizin ellerinden öpmek, iki ağır felçli ve bir de yakalandığı kanser hastalığının son safhaları ile kıvranan bir başka baba dostumuzu ziyaret ederek ellerinden öpmek, dualarını almak nasip oldu. Yaklaşık bin kilometrelik bu yolculuğu yorgun ve eksik kalbimize yük bindirmeden ve namazlarımızın aksamasına sebep olmadan bize hediye eden aziz kardeşime sağlık, huzur ve iki cihan saadeti dualarımı tekrarlamak istiyorum.
Bu arada...
Ilgaz Dağları’nın som oksijenini de saatlerce ciğerlerimize doldurmak nasip oldu. Çok güzel bir yurdumuz var. Rabbim ona musallat olan şer odaklarına bu güzellikleri yangın yerine çevirme ve fitne tarlası haline getirme fırsatı vermesin. Ilgaz’ın Kastamonu’ya 35 kilometre mesafesinde, küçücük ve şirin tesisinde ninesi ve annesi ile birlikte ziyaretçilerine saf bal, hormonsuz kahvaltı ve tabii mantar ve kekik kokulu etlerden yaptıkları ekmeklerle sudan ucuza hizmet veren edep ve efendiliği yüzünden okunan Salim Bostan kardeşimize de misafirperverliğinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Geçtiğimiz haftanın bizim için altın değerinde olan bir günü da, ülkücü şehit Bekir Yücel dostumuz, kardeşimiz, ağabeyimizin kızı Olcay Hanımın eşi ile birlikte bizleri ziyaret etmesi oldu. Yıllar ne çabuk geçiyor. Bekir Yücel namı diğer Koca Bekir 8 Mayıs 1979’da, öğretmenlik yaptığı Bursa Çınar Lisesi’nden evine dönerken otomobilinin içinde kurşunlanarak şehit edilmişti. Biz o yıl Gökçeada 5. Jandarma Komando Alayı’nda silah altındaydık, haberi duyduk, kahrolduk. İşte o gün beş buçuk aylık bir bebek olan Olcay kızımız okumuş Doçent olmuş, “Babamın arkadaşıdır” diye, eşi ile birlikte bize ziyarete geldi.
Vefasızlığın diz boyu olduğu şu günlerde gençlerin “baba dostu”dur diye iz sürüp el öpmeleri, milletin istikbali konusunda azalan ümitlerimize hayat iksiri gibi geldi.