Şehirler ağladığında...
Özne, yüklem, nesne... Bu üç ögeyi paslaştırıyor Mustafa Sancar, çalımlar, ver-kaçlar, duvar pasları, saha boşaltmalar... Söz, sözdizimi ve anlatım zorlamıyor insanı, sıkmıyor, çekiyor, alıp götürüyor, hayran da bırakıyor. Kurgu ise ustaca... Romanın kişileri, yumuşak giriş yapıyorlar olayların içine, öyle ki, onları çıkarın olay da olmaz, anlamı da kalmaz.
Dil, duru aydın, çevik ve dilberce. Birkaç sayfaya bir yığın olayı sığdırma hüneri var yazarda. Betimlemeler ressamca. Romanın başkahramanı; renk tutkunu, ışık cambazı, çizgi ustası bir ressam, ifade ve iletişim aracı resimler yapıyor. Diğer kişiler: Bosna cehennemini yaşamasına karşın, hayata tutunan, rüzgârgülü yapıp satarak geçinen, böreğine bile sevgi katabilen bir ana var... Keman sesine reyhan kokusunu ve büyük bir aşkın öyküsünü katabilen bir hanım yazar var, cesur ve sevecen... Ve büyük şehrin amansız çarklarında savrulan bir genç kız, onun namusunu, töre uygulayarak değil, mafya bozuntularına haddini bildirerek koruyan bir baba...
Mustafa Sancar, günümüzün en değerli romancılarından biridir bana göre. Son romanı “Şehirler Ağladığında” (Berfin Yayınları) bu kanımı pekiştirdi iyicene.
Bu kitaptan Çinli bir bilgeden alınmış, ders ve derin ileti dolu iki tümceyi paylaşayım sizinle, romanın özü niyetine okuyun ve meraklanın: “Güzel kelebek çiçekli bayırları aşıp denizin üzerine geldi. Görkemli dalgaların köpüklerini papatya bahçesi sandı ve kondu”.
Şeyh Bedrettin
romanları
Önce şiirlere konu oldu Şeyh Bedrettin, öncüsü Nazım Hikmet (başlıca artçıları Attilâ İlhan ve Hilmi Yavuz).
Sonra romanlar... Bu romanların en ünlüsü Erol Toy’un “Azap Ortakları” adlı, oylumlu yapıtı... 1973 yılından başlayarak defalarca basıldı. Son olarak Cumhuriyet Kitap tarafından iki cilt halinde yayımlandı (tam 1066 sayfa). Erol Toy, Bedrettin’in mücadelesinin anlamını ve büyüklüğünü şu tümce ile sorguluyor: “Musa ne yapmış ki yıkmış Mısır’ı?” , yanıtı, “İnsan yüreği ve eşitlikçilik her zaman kazanır”, “Roma’yı yıkan Spartaküs eşitlikçiydi, çarmıhta can veren İsa’yı başarısız sanmayın, İsa, Spartaküs’ün tohumunun meyvesidir aslında”. Yani demesi o ki, Bedrettin asılsa da, düşünceleri ve öğretileri insanları her daim etkileyecektir.
Erol Toy, bu romanda, Dede Korkut üslubunu yer yer ustaca kullanıyor. Azerbaycan Türkçesi’nde kullanılan bazı sözcükleri görmemse, bana hoş bir sürpriz oldu. İki örnek vereyim: “Ceh ceh” ve “çiyin”.
Rus yazar Radi Fiş’in “Ben de Halimce Bir Bedrettinem” romanı da güzel bir romandır (Yön Yayınları). Radi Fiş, Erol Toy gibi o dönemi derinliğine araştırarak gerçeğe yakın bir anlatım sergilemiştir. Bu romandan belleğime takılan elmas sözler var, onları paylaşayım sizlerle. Şeyh Ahlatî diyor ki Şeyh Bedrettin’e “Bir şey istemediğin zaman, her şey senindir”, Şeyh Bedrettin diyor ki Börklüce’ye “Sarhoşluk bu dünya, ayılma öte dünya”. Ve Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Darağacı” adlı romanı (İrfan Yayınları). Sepetçioğlu, bambaşka bir Bedrettin portresi çiziyor; saf bir adam, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in elinde oyuncak. Çelebi Mehmet ve çevresi ise devletin birliğini esas alan, sütten çıkmış ak kaşıklar. Elbette bu doğru değil. Romanın dili, anlatımı, kurgusu mükemmel, keşke bu mükemmellik nesnellikle taçlandırılabilseydi.