Şehidin Hatıra Defteri...
İlk olmadıkları gibi son da olmayacaklar. Her seferinde acıları yüreğimize gömerken rahmet dualarıyla beraber “inşallah son olur” temennilerimize rağmen “kınalı kuzular” tabutlar içinde geliyor...
Binlerce yıldır “ordu-millet geleneği” planlı saldırılara rağmen yıkılmadı. Ancak yıpratıldığını da itiraf etmek gerek. Bu memleketi hasbel kader yöneten başbakan, bakan, siyasi ve yüksek bürokratların çocukları bedelli ve kısa dönem askerlik yapığı için, peygamber ocağına eline kına yakıp “ya şehit ol - ya gazi” diyen ailelerin sorgulaması başladı artık.
Tarladaki, kahvedeki, sokaktaki vatandaş dişlerini gıcırdatarak “olan garibanın oğluna oluyor” diye iç geçiriyor. Yeniçağ Televizyonu ekranlarında günlerce yansıttığımız üç ayrı resim vardı hani... “Çanakkale’de çılgın Türkler...” “Urfa’da yetim Türkler”, “Gemicik sahibi zengin bebeler” diye... Bir çoğumuzun evlerinin, işyerlerinin duvarında asılı olan Çılgın Türkleri biliyorsunuz. Ayaklarında yırtık çorap ve yalın ayak olan Urfa’daki yetim kızlarımızı da unutmadınız. Üzerinde “babam sağolsun” yazan gemicik sahiplerini eğer hâlâ hatırlayamadıysanız aşk olsun size diyeceğim.
Sırt çantalarının en dibine sakladıkları arasında fotoğraf ve mektupların, kurutulmuş çiçek yapraklarının bulunduğu “hatıra defterleri” nin ağırlığı onlara güven verir. Komutanlarının “karargahtaki dolaplarınızda kalacak” emirlerine itaat etmeden kutsal bir emanet gibi çok ilginç ve gizli konular yazılmaz. Kimi sayfalarda beylik laflar, anonim şiirler, sivil hayata dair temenniler vardır ama o defteri kutsal kılan orada yaşanmış ortak hayattır. Kaderin paylaşım vesikasıdır. Tezkereden sonra buluşma tarihi ve mekanı verenlerin yanında adres ve telefonlarından aramayanlara peşinen sitemin olduğu hatıra defterlerinde birbirlerinin nişan ve düğünlerine geleceğine dair söz verenlerin en yakın arkadaşından tabutunu omuzlama ve mezarını ziyaret talebi olamaz!..
Acemi birliğinden itibaren başlarından geçen traji-komik olayları, tatlı hatıraları abartarak kelimelere dökenler, her an kapılarını çalacak ölümü ne kendilerine ne de arkadaşlarına yakıştırabilirler. Şehadetle ilgili duygu ve düşüncelerini yalnızca aileleri ve sıladaki yakınlarıyla paylaşabilirler. Çünkü birinci vazifeleri hayatta kalıp kendilerine verilen görevi yerine getirmektir. Gün yüzüne çıkmayan o hatıra defterlerinde isyanlar da vardır. Asker kaçaklarına, baba torpili ile birlik değiştiren, para ile bedelli görev yapanlara, teröriste af çıkaranlara işbirlikçi ve hain oldukları bilindiği halde yasadaki boşluklar yüzünden dokunulmayanlara, gözaltına alınıp serbest bırakılanlara...
Sözün özü, sözde kahramanlıklarını yazarak rant kapısını aralayıp şöhreti yakalayanlara inat günün birinde şehid ve gazilerin hatıra defterleriyle günlüklerini yazacak yiğit bir yürek arıyorum. Sevgili kardeşim Abdullah Ağar’ın her satırı samimiyet ve gerçek kokan kitapları terörle mücadelede yastık altı eserlerimiz oldu. Değerli büyüğümüz Ünal İnanç’ın çalışmalarıyla hazırlanan “Şehid Mektupları” adlı çalışmanın üzerine yenisi tam anlamı ile eklenemedi.
Askerlerin hatıra defterlerinin derlenip, acemi birliklerine teslim olan gençlerimize yol gösterecek şekilde yayınlanabilmesi önemli bir boşluğu dolduracaktır.
Sonuç olarak çok doluyum. Çünkü bu satırları kaleme aldığım sırada 15 şehidimiz vardı.