Sefaletten çıkan milyoner!..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 27 Kasım 2018'de, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma dikkatimizi çekmişti...
Hükümetin "tefecilere hizmet" ettiğini öne süren Kılıçdaroğlu şöyle demişti;
"Vatandaşların bankalara borcu 522 katrilyon lira... Vatandaş bankalara Ocakla- Kasım arasında, 49 milyor 390 milyon lira borçlandı. Eski parayla 49 katrilyon lira... Devletin yurt dışındaki tefecilere yılın ilk 9 ayında ödediği faiz 9 milyar 724 milyon dolar... Son 16 yılda dışarıya ödenen faiz ise 159 milyar 290 milyon dolar."
Bundan tam 1 yıl önce yapılan bu konuşma ve açıklanan rakamlar zaten çıkmazda bocalayan Türk ekonomisinin hangi vahametin içerisine sürüklendiğinin çarpıcı bir tablosuydu...
17 Eylül 2019'da, Denizli- Babadağ'da halka seslenirken de tefeciliğe dikkat çekmişti Kılıçdaroğlu...
CHP Lideri, "Savaş meydanında kazanılan zafer ekonomik zaferlerle taçlandırılmalı. Türkiye bir avuç tefeciye teslim edildi. Borçlanma Genel Müdürlüğü kuruldu, borçlar artık yönetilemiyor" demişti...
Kılıçdaroğlu, 17 Kasım'da BİRKONFED'in düzenlediği toplantıda ise "saat başı 2 milyon dolar faiz ödeyen bir ülkenin ekonomik krizden kurtulma şansı var mı" diye sormuştu...
Peki, Kılıçdaroğlu'nun bu açıklamlarını gözönünde bulundurursak, geçen yılın Kasım ayından 2019'un Kasım'ına kadar neler yaşandı acaba bu ülkede?..
Yani tarımın çökmesi, ithalat ve ihracatın sarsılması, işsizliğin büyümesi, yoksulluk ve sefaletin insanları intihara sürüklemesi yetmezmiş gibi, ekonomik dengesizlik içerisinde yoksulla zengin arasındaki uçurumu dehşet verici biçimde ortaya seren çarpıklıklar nerelere ulaştı?..
Kılıçdaroğlu'nun tespitleri...
YENİÇAĞ'ın dünkü birinci sayfasına yansıyan haberler, memleketin hangi çıkmazın buhranına sürüklendiğini farklı ağızlardan, çarpıcı biçimde dışa vuruyordu...
Örneğin, Avrasya Sanayici ve İşadamları Derneği'nin genel kurulunda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Türkiye'de iş yapmak isteyenlerin giderek azaldığını, kalkınma için yatırım yapmak isteyenlerin borçlarını ödeyemediğini, teknik eleman ve düşünce insanlarının ülkeden kaçtığına dikkat çekerek, "yatırımcı Türkiye'yi terk ediyor" diye isyan etmişti...
Aynı toplantıda söz alan CHP lideri Kılıçdaroğlu da işadamlarına seslenirken, "Sizler vergi veriyorsunuz, vergilerin nereye gittiğini korkudan soramıyorsunuz. Nereye gidiyor bu paralar" diye sormuştu...
Kılıçdaroğlu'nun bu sorusuna yine dünkü Yeniçağ'ın birinci sayfasındaki, "yoksul ve milyonerler arttı, uçurum büyüyor" başlıklı bir haber çarpıcı biçimde yanıt vermişti...
Çünkü
BDDK ve Türk-İş'in açıkladığı veriler yalnızca Türkiye'deki gelir adaletsizliği ve ekonomik krizin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermiyor, aynı zamanda hem tefeci- faiz ikileminde ülke kaynaklarının nereye gittiğini sorguluyor, hem de tarım- sanayi- üretim durmuşken, "bu kadar milyoner nasıl ortaya çıkabiliyor" sorusuna yanıt veriyordu...
Gizemli mevduat patlaması!..
Kılıçdaroğlu'nun faiz-tefeci ikileminin çarpıklığına dikkat çeken açıklamalarıyla Karamollaoğlu'nun, "yatırımcı yurt dışına kaçıyor" şeklindeki sözlerini yanyana getirerek aşağıdaki sarsıcı verilere odaklanmak gerekiyor;
Yurt içinde yerleşik milyonerlerin sayısı 191 bin 916'ya ulaşırken, bu kişilerin toplam mevduatı da 1 trilyon 199 milyar 102 milyon liraya yükselmiş...
BDDK verilerine göre, yurt dışında yerleşik mudi sayısı da ekim sonu itibarıyla 22 bin 74'e ulaşmış...
Yurt dışındaki milyonerlerin sayısı 2018 sonuna göre 3 bin 748 kişi artarken, hesaplarındaki para miktarı 90 milyar 677 milyon lira olmuş...
BDDK'nın açıkladığı son verilere göre, yurt içinde ve dışında yerleşik milyonerlerin toplam sayısı ekim sonu itibarıyla 213 bin 990 olmuş!...
Geçen yıl sonunda 180 bin 126 olan milyoner sayısı, 10 ayda 33 bin 864 artmış...
Milyonerlerin toplam mevduatı 1 trilyon 289 milyar 779 milyon liraya ulaşmış...
Ve sefaletin çarpıklığı...
Sağlıklı bir ekonomik yapı içerisinde BDDK'nın verileri sevindirici görülebilir de, gerçekler hiç de öyle değil...
Çünkü böylesi bir ekonomi içerisinde milyonerler artarken, yatırım ve üretimindeki artış göz önüne alınarak, istihdamla birlikte yoksulluğun da bir nebze olsun azalması düşünülebilir...
Ancak BDDK'nın verilerini Türk-İş ve Tüketici Hakları Derneği'nin daha önce açıkladığı açlık sınırı ile ilgili bilgilerle yanyana getirdiğinizde, hem faiz- tefeci çarpıklığı hem yatırımcının kaçışı hem de ülkede sanayi- tarım ve üretimin çökmesinin sonuçları ortaya çıkıveriyor...
Türk-İş, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarını (açlık sınırı) 2 bin 102 TL olarak belirlemişti...
Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar'ın açıklamaları ise yurt içi ve yurt dışında milyoner sayısı ve mevduatın boyutları artarken, açlık sınırının ne kadar devasa bir kitleyi kıskaçta tuttuğunu gözler önüne sermişti...
Çünkü Turhan Çakar, 2019'un mart ayında toplumun yüzde 20'sinden fazlasının (yaklaşık 16.5 milyon kişi) açlık sınırının altında, yüzde 60'dan fazlasının yoksulluk sınırının altında olmak üzere, yüzde 80'den fazlasının (yaklaşık 65 milyon kişi) açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığını söylemişti...
Tüm bu çarpık tablo şu gerçeği gözler önüne seriyor;
Türk halkının yüzde 80'den fazlası yaşamını güçlükle sürdürürken, sanayi- tarım- üretim ve ihracatın neredeyse durduğu bir ülkede milyonerlerin sayısı gizemli biçimde artıyor ve kaynağı belirsiz mevduatlarda da patlama yaşanıyor...
Söyler misiniz; böylesine çarpık bir ekonominin içerisinde insanların siyanürle intihar etmesinin nedenlerini araştırmaya gerek var mı?..