Seçimler yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve siyasi partiler

Haziran 2015 seçimlerine hızla yaklaşıyoruz. Eğer Cemil Bayık’ın şekillendirmeye çalıştığı isyan politikası bölgesel koşullar elverir de gerçekleşir ise muhtemelen seçimler 6 ay kadar ertelenir. Bu ihtimalin hiç küçük bir ihtimal olmadığını göz önünde tutmalıyız. Ancak PKK, Irak ve Suriye’de IŞİD ile yaşanan çatışmalar başta olmak üzere Türkiye’nin güneyinde cereyan eden çatışmaların içine çekilir ise insan kaynaklarını bu çatışmalarda kullanacağı için Türkiye içinde isyan çıkarması çok zorlaşacak. İsyan ihtimalinin dışında seçimlerin yaklaştığı bu aylarda Güneydoğu Anadolu’da üç parti var. PKK/HDP, Devlet Partisi/AKP ve HÜDA-PAR. Bu üç partinin de özelliği silahlı güçlerinin olması. AKP devlet güvenlik güçlerini kullanırken, HDP-PKK, HÜDA-PAR ise eski Hizbullah yapılanmasının temelleri üzerine inşa ettiği silahlı yapılanması ile siyaset yapıyorlar. Özetle, Güneydoğu Anadolu’da siyaset silaha dayanılarak yapılmaktadır.
Silahlı gücü olmayan CHP ve MHP’nin Güneydoğu Anadolu’da önemli bir etkinliği yok. Her iki partinin tabanı da kendilerini devlet partisi AKP’nin tabanı içinde ifade ediyorlar. Güneydoğu Anadolu’da mevcut şartlarda CHP ve MHP’nin siyaseten etkin olmaları da mümkün değil. Devlet Partisi/AKP’nin devlet güvenlik güçlerinin desteğine rağmen Hakkari ve Şırnak’ta siyaset yapamadığı düşünülür ise CHP ve MHP’nin değil siyaset yapması parti teşkilatı mensuplarının hayatta kalması bile ne yazık ki mümkün değildir.
Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesindeki HDP dışındaki tek parti olmakla haksız bir şekilde övünen ve muhalefeti Fırat’ın ötesine geçememekle suçlayan AKP, aslında AKP’ye gönül verenlerin değil, Türkiye Cumhuriyetine bağlı olanların oylarını verdiği partidir. Kendi partilerinin şansı olmadığına inanan MHP’li ve CHP’liler de çoğu kez AKP adaylarını desteklemektedirler. İktidardan AKP’nin gitmesi ve CHP veya MHP’nin gelmesi durumunda bu iki partinin de Güneydoğu Anadolu’dan alacakları oy, AKP’nin aldığı oydan daha az olmayacaktır. Üstelik AKP, bütün devlet imkanlarını kullanmasına rağmen Hakkari ve Şırnak’ta siyaset yapamaz ve bir çok ilçe teşkilatını ancak ve zor bela açık tutarken, nasıl CHP ve MHP’den bu bölgede siyaset yapmasını talep edebilir? Ayrıca ne yazık ki bazı somut olaylar, AKP’nin bu bölgede CHP veya MHP’nin kazanmasından ziyade HDP’nin kazanmasını istediğini göstermektedir. Tunceli’de CHP üzerindeki PKK baskılarına devlet güvenlik güçlerinin kayıtsız “bırakılması” böyle bir yaklaşımın sonucudur. Bütün bunlardan çıkan sonuç, muhalefet partileri için Güneydoğu Anadolu’dan oy beklemenin 2015 seçimlerinde gerçekçi olmadığıdır. Bu seçimlerde muhalefet, gökteki güneşi de vermeyi vaat etse alabileceği bir sonuç yoktur. İki muhalefet partisi içinde Güneydoğu Anadolu siyaseti ancak sağlam teşkilat altyapısını korumak ile sınırlı kalmak zorunda görünmektedir.
Hizbullah kökenli HÜDA-PAR ise 1990’ların başından itibaren PKK için hem bir bela hem bir korku kaynağı olmuştur. Bugün de HÜDA-PAR, PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da kurmak istediği hegemonyaya çatışarak direnmektedir. Cizre’de yaşananlar bunun en somut örneğidir. 6-7 Ekim olaylarında HÜDA-PAR kendisine yapılan saldırılara aynı sertlikle cevap vermiştir. HÜDA-PAR’ın sert cevabı PKK/HDP’nin geri adım atmasına ve Selahattin Demirtaş’ın televizyon kameraları önünde terlemesine neden olmuştur. HÜDA-PAR’ın silahlı gücü önümüzdeki dönemde hızla yükselecektir. Çünkü AKP tarafından ortada bırakılan köy korucuları için üç seçenek kalmaktadır: 1)PKK’ya teslim olmak, 2)PKK’ya direnmek ve infaz edilmek ve 3)HÜDA-PAR çatısı altında yeniden örgütlenmek. Ancak HÜDA-PAR da kendisini yeterince güçlü hissettiği zaman silahını devlete döndürecektir.
Sonuç olarak 2015 genel seçimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını ve bütünlüğünü sürdürme seçimi olma özelliğini taşımaktadır. Ancak Türk Milletinin çok büyük bir bölümünün bu durumun farkında olduğunu söylemek mümkün değildir. Kadir Has Üniversitesi tarafından 4-14 Aralık 2014 tarihleri arasında yaptırılan araştırmadan vatandaşın % 63’ünün işsizlik, ekonomik kriz ve pahalılığı en büyük sorun olarak gördüğü anlaşılmaktadır. “Terör” ve ulaşılan aşamada Türkiye’nin bölünmesini, ancak % 14’lük bir kesim en büyük sorun olarak görmektedir. Bu ise Türkiye’nin bütünlüğünün korunmasını daha da zorlaştırmaktadır. Çünkü vatandaş, en büyük tehlikenin ne olduğunu anladığında tehlike evin kapısını çalmış değil, açmış olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları