Seçim sonuçları üzerine düşünceler
12 Haziran 2011 seçimleri MHP yönünden özel bir anlam ifade etmektedir. MHP, bu seçimlerin en stratejik ve hedef partisiydi. 12 Haziran seçimlerinde MHP yalnız iktidar partisi AKP’nin değil bölge üzerinde egemenlik tesis etmeğe çalışan küresel güç odaklarının da hedefindeki tek partiydi.
Önce bunun nedenlerine kısaca değinmek gerekir. Bilindiği gibi küresel güç ABD’nin stratejistleri her fırsatta Türkiye’nin de içinde bulunduğu Büyük Ortadoğu Bölgesini küreselleşmenin “ozon deliği” olarak gördüklerini söylüyorlardı. Bölgenin küresel sisteme eklemlenmesi için de küresel yırtık olarak nitelenen bölgenin sisteme dahil edilmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekiyorlardı. Aslında meşhur ABD’li stratejist, “soğuk savaş sonrası dünya değişmişti ama bizim istediğimiz gibi değil” derken olacakların işaretini daha 1994’lerde vermişti.
Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölgenin küresel, daha doğrusu ABD ve İsrail çıkarlarına uygun biçimde yeniden dizaynı için malum Büyük Orta Doğu Projesi ortaya atılmıştı. Brezizenski’nin, bölgede meydana gelen son olaylarla ilgili olarak “Eğer ABD bu olayların arkasında yoksa önünde olmalıdır” diyerek durumu özetlemiş oluyor.
Bu nedenle de Türkiye’deki siyasi gelişmeleri ve seçim sonuçlarını bölgeyi dizayn etme amacındaki küresel projeleri dikkate almadan kavramak mümkün değildir.
Bir kaset skandalı sonrasında yönetimi değişen yeni CHP’nin, “Kürt Sorunu” , milli devlet, üniter yapı, yerel yönetimler ve yurttaşlık konusundaki görüşlerinin AKP’nin görüşleriyle uyum içine girmesi aslında her şeyi özetliyor.
Bilindiği gibi iktidar partisi AKP, ABD’nin bölgesel stratejileriyle uyum içinde bir strateji yürütüyor. NATO’nun Libya’daki varlığına Türkiye olarak karşı çıkılıyor, Obama telefonu sonrasında ABD istediği için “evet” deniliyor. ABD’nin Türkiye’nin doğusuna füze kalkanı kurulması projesine önce hayır, sonra evet bu yüzden deniliyor. Rasmussen’nin NATO Genel Sekreteri olması konusunda da aynı süreç işliyor.
BOP’un “eş başkanı” olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan’ın Türkiye’de elini güçlendirmek için küresel destekli muhalefetin dizayn stratejisi MHP özelinde devreye sokuldu.
Yeni CHP’nin AKP’nin “Kürt Sorunu” ve Anayasa değişikliği konusundaki görüşlerinin benzerlerini savunmaya başlamasıyla MHP, milli eksende siyasi duruş sergileyen tek siyasi parti olarak kaldı.
Türkiye toprakları üzerinde bağımsızlık, egemenlik, milli birlik ve bütünlük dahil hemen her konuda siyasi rant karşılığı taviz vermeye hazır unsurların MHP’ye karşı tavır alması da bu bağlamda anlaşılır bir durumdur.
MHP’nin baraj altına itilmesi ya da marjinalleştirilmesi için malum odakların inanılmaz psikolojik, siyasi, dini ve kültürel operasyon yapmalarının nedeni de buydu.
Kısacası Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada oyun büyük oynanıyor. Mısır’ı, Gürcistan’ı, Libya’yı, Suriye’yi, Tunus’u silah yahut Sorosvari yöntemlerle ABD/İsrail çıkarlarına uygun hale getirenlerin Türkiye için daha yumuşak bir strateji uygun gördükleri anlaşılmaktadır. Bu strateji de yasal, yapısal ve siyasal yöntemlerle ülkenin dönüştürülmesini esas almaktadır. MHP’nin etkin olmadığı bir TBMM’de bunu başarmak birilerine çok kolay gelmektedir. Bize düşen de proje sahiplerine MHP’nin siyasal ağırlığından daha çok özgül ağırlığı olan bir parti olduğunu hatırlatmak düşüyor.