Seçim sonuçları üzerine
Mahalli idareler seçimleri bitti. Şimdi sonuçlar ve sonuçlara tesir eden marifetler tartışılıyor. Kusurlar, hatalar, yanlışlar ortada. Bana göre alacağımız cevap ne kadar acı olursa olsun samimiyetle kendimize şu soruyu sormalıyız: “Biz nerede hata yaptık?” Çünkü sadece karşımızdakilerin, başkalarının yanlışları ve kötülükleriyle uğraşırsak içimiz, ruhumuz kararır. Unutmayalım düzeltilmesi gereken insan biziz ve bizim sorumluluğumuzdur...
Öncelikle eski bir milletvekili ve hükümet üyesi olarak yanlış, bizde başlıyor diyorum. Neden ve niçin çift dereceli seçimi benimsemedik? Bizde bu model olsa idi CHP artı MHP oyları toplamının AK Parti’den fazla geldiği her yerde belediye bu iki partiden birinde olurdu.
Bunu yapmamışız. Geldik bugünlere. CHP ve MHP bu durumu görerek pekâlâ hukukun içerisinde bir centilmenlik (ben buna zaruret anlaşması diyorum) yapabilirdi. Kuvvetli oldukları illerde birbirlerini destekleyerek AK Parti’nin belediye sayısını azaltırdı.
Politika geleneğimizde, sosyoloji ilmi ve metotları ne yazık ki benimsenmedi. Sosyolojiyi politika ve toplum olaylarının tahlilinde kullanmıyoruz, kullanmayı bilmiyoruz.
Her parti toplumun aile, din, ibadet, dini kutsallar, kıyafet, tüketim-üretim, akraba ilişkileri, komşuluk, milli değerler, musiki, okuma alışkanlığı konularında kıymet ölçülerini, değerlerini araştırıp, öğrenmelidir. Sizin partinizin savunduğu değerler, toplumun kıymet hükümetleriyle çatışıyorsa sizin burada oy almanız nasıl mümkün olacaktır! İşte siyaset düşüncesinin anlanması, çözüm bulması gereken temel konu budur.
On yılı dolduran AKP iktidarı; Türk insanını rahatsız eden veya ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulduğu hissi veren inkılâpçılık, laiklik ve benzeri modernist uygulamaları çok ustaca köşeye sıkıştırdı. Oy çokluğunu esas alarak, “hâkimiyet milletindir” doğru söz ve düsturunu, kendi hırslarına, dar hayat görüşüne ve kısır din anlayışına aracı kıldı. Amaç, kendi yanlış anlayışını yerleştirmekti. AKP’nin düşünce tarzına göre; Türkiye Cumhuriyeti zorba uygulamalarıyla bu ülkede yaşayan Müslümanların hayat tarzlarını zorlamaktadır. Türban ve benzeri kıyafetleri yasaklamakta, örf ve adetleri rencide edecek tarzda yeme içme, oturup kalkma, kılık kıyafet vb.. konularda Batılı hayatı empoze etmeye çalışmaktadır. O halde bu memleket bir dâr-ul harbdir. Bunlara göre din açısından, tam Müslüman hale sokuluncaya kadar; her türlü hile, oyun, düzen, vergi kaçırma ve çalıp çırpma mübahtır. Bu anlayışla hareket eden bir zihniyet, elbette hedefine ulaşana kadar, mevcut fırsat ve imkânları kullanacaktır. Onlara tam anlamıyla inanmadığı halde sanki esas sahibi ve müdafii kendisiymiş gibi davranacaktır. Bu sebeple AKP için demokrasi, laiklik ve Batı’nın sosyal ve hukuki değerleri birer amaç değil sadece araçtır. İşte AKP bu anlayışla hareket etti. Silahlı Kuvvetler, yargı ve idari düzenle, bu anlayışla oynayarak insanımızı bezdirdi. Eğitim hayatımız iki türlü insan yetişmesine imkân verecek şekle getirildi. İmam hatip okulları ve bu okulların eğitim hedefleri, Türk eğitim sistemi içine alınmayıp ayrıca gelişmesini yeğleyen bir anlayışla 1950’lerden bu yana hep iki türlü insan yetişmesine gayret edilmiştir. Biri güya; müspet ilimlerin uzağındaymış gibi görülen, gösterilen gençler, diğerleri de güya müspet ilimlerle yetişmiş laik gençler.. Bu yanlış, çürük ve temelsiz anlayış, maalesef, bugün geldiğimiz noktada, meseleyi ciddi anlamda çözümsüzlüğe sevk edebilir. Hâlbuki bunlar iyi niyet ve akılla rahat çözüme kavuşturulabilecek konulardır.
Bu seçimde muhalefet partileri seçim çalışmalarını, propagandalarını, hırsızlık ve rüşvet gibi konulara dayadı. Bunlar hiç şüphesiz doğru şeylerdi ama kesinleşmiş bir hüküm yoktu. Vatandaş hâkimlerin, polisin hızla tayin edildiğini, delil toplamanın ve hükme ulaşmanın güçlüğünü unuttu. İktidar bu iddiaların Pensilvanya’nın tezgâhı olduğunu iddia ederek muhatabın kendisi olmadığını öne sürdü. Muhalefet de bu ters açıklamaları aşacak, silecek bir şey söyleyemedi. Hâlbuki bana göre muhalefetin seçim gayretlerinde sade yolsuzluk ve rüşvetle yetinmeyen bir yol seçilmeliydi. İşsizlik, açlık, çaresizlik ve güvensizlik üzerinde durulmalı halkın hangi tedbirlerle, hangi imkânlara kavuşacağı anlatılmalıydı. Ülkenin içinde bulunduğu hukuki ve idari yanlışlara nasıl son verileceği milli ve milletlerarası hukuk güvencesinin nasıl sağlanacağı anlatılmalıydı. Şu anda millet verdiği oyun kaderiyle meşgul. Oyların çalındığı, yakıldığı gibi iddialar tez zamanda gün ışığına çıkarılmalıdır. Vatandaşın Yüksek Seçim Kurulu önünde toplanmasına tahammül gösteremeyen iktidar, milletin de kendisine asla tahammül etmeyeceğini iyi bilmeli ve anlamalıdır...