Seçim değil ruh kamaşması!
2007 seçimlerinin tartışmasız galibi AKP’dir. AKP, 2007 seçimlerinden büyük bir zaferle çıkmıştır. İktidar partisinin onca olan bitene rağmen aldığı sonuç müthiştir. Geniş halk kitleleri çok net bir biçimde mevcut iktidara devam vizesi vermiştir. Siyasette haklı olmak yetmiyor halkla da olmak gerekiyor.
Bu arada bir hatırlatmada bulunmak gerekli oldu: Milliyetçilik öncelikle milletçi olmayı gerektirir. Milliyetçiliğin temel belirleyici unsuru iktidarın kaynağının millet olmasıdır. Bundan dolayı milletin kararı saygıyla karşılanmalıdır.
Bu belirlemeyi yaptıktan sonra AKP’nin aldığı sonuçla ilgili değerlendirmeye geçebiliriz: İktidar yıpratır; uzun yıllar çok daha fazla yıpratır. Bütün bunlar ortada iken beş yıldır iktidar olan AKP’nin halktan aldığı yüzde 46’lık oy ne anlama gelmektedir? Bunu kavrayabilmek için milletin kararını iktidardan yana etkileyen faktörlerin, neler olduğunu anlamak gerekir. Analizin yapılmasını birbirine zıt sorular kolaylaştıracaktır. Biz de öyle yapacağız.
Acaba seçime “e-muhtıra” lar olmadan, Anayasa Mahkemesi’nin meşhur kararı bulunmadan gidilmiş olsaydı aynı sonuç çıkar mıydı? Yani Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olsaydı, AKP, aynı oyu alır mıydı? Halk kararını siyasete, siyaset dışı aktörlerin müdahalesini esas alarak mı vermiştir? Bunu cevaplamak zordur. Ancak bir etkiden söz edilebilir, bu etkinin belirleyici olduğunu düşünmek doğru değildir.
Döviz kurundaki denge, borsadaki yükseliş ve piyasada görülen göreceli istikrar halkın oyunu belirlemede etkili olmuş mudur? Elbette bu durum da bir ölçüde halkın yöneliminde etkili olmuştur, ancak bu durum da siyasi depremi açıklamaya yetmez.
AKP’nin devleti seçime sokması, TOKİ’ye türlü mitingler yaptırması, Başbakan’ın Başbakanlığa ait ANA uçağı ile seçim çalışmalarına gidip gelmesi, kamu olanaklarının AKP’nin siyasi propagandasına alet edilmesi bu sonucun alınmasını kolaylaştırmamış mıdır? Biraz işleri kolaylaştırmıştır. Hepsi o kadar.
Yoksul defterleri, kömür ve gıda paketlerinin etkisi var mıdır? Vardır, ama bunların etkisi de sınırlı olsa gerek!
TMSF televizyonlarının ve yirmi dört saatte, yirmi dört saat AKP’nin her yaptığını ballandıra ballandıra anlatan gazetelerin ve dışardan finanse edilen kamuoyu araştırmalarının anketlerinin, böyle bir sonucun alınmasında etkisi olmamış mıdır? Elbette olmuştur. Ama bu olgu da bu kadar oyu açıklamaya yeterli değildir.
AB’nin, ABD’nin, Barzani’nin, İmralı’dakinin, ÇUŞ’ların ve bilumum Türkiye’den kâr devşiren yabancıların etkisi olmuş olabilir mi? Evet olabilir, ancak hariçten gazel okumak anlamına gelen bu tavır da yüzde 46’ı oyu açıklamaya yetmez.
Sahi temmuzun sıcağında milletin başına güneş geçmiş olmasın? Halk şaşkın bir vaziyette mührü AKP’ye yanlışlıkla basmış olmasın. Öyle olsa halk sandık yerine hastaneye gitmesi gerekirdi. Böyle bir durum da söz konusu olmamıştır.
AKP’ye bu kadar oy, ülkenin en stratejik kurumlarını dahi hiçbir sınır gözetmeden özelleştirmesinden, yabancılara toprak satışındaki hadsiz hesapsız tavrından dolay verilmiş olmasın? Halkın yabana ya da yabancıya satılanlarla pek fazla ilgilenecek hali yoktur. Dolaysıyla bu tür gelişmeler Türkiye için etkisiz öge rolündedir.
İktidar beş yıl içinde Türkiye’nin bütün borçlarına eşit borçlanma başarısı göstermesinden dolayı halk “borç yiğidin kamçısıdır” diyerek yiğitçe borçlanan AKP iktidarına verdiği oylarla destek olmuş olmasın? Değil, değildir. Halkın kahır ekseriyetinin kendi bütçesini düzenlemekten devletin borç/alacak ilişkisiyle ilgilenmeye fırsatı bile olmaz.
Kıbrıs’ta, Kandil’de, Kerkük’te Türkiye yönünden hezimet denilecek bir politika yürütmesinin AKP’nin oyları üzerinde hiç etkisi olmamış mıdır? Olmadığı anlaşılmaktadır. Pekiyi, seçim propagandası sırasında Başbakan’ın ve Sayın Gül’ün karizmatik duruşlarından mı halk etkilenerek bu kadar çok oyu AKP’ye vermiştir? Sanmam, çünkü her ikisi de seçim meydanlarında sanıldığı gibi başarılı değildi.
Sosyal olaylar kalıplar ve formüllerle açıklanamayacak kadar karmaşık olaylardır. Onun için hiçbir faktörü önceleyerek AKP’nin aldığı yüzde 46’lık oy açıklanamaz. Belki de saydığımız ya da saymadığımız onlarca faktörün bütünsel etkisi böyle bir sonucun alınmasında belirleyici olmuştur. Buna halkın 2002’de yaşananları unutmamış olması ile muhalefetin yetersiz, dağınık biraz da hazırlıksız tavrı eklenince 2007 seçiminin kaderi belirlenmiş oldu. Ama yüzde 46, bir seçimden daha çok bir ruh kamaşmasının ürünü gibi gözükmektedir. Yüzde 46’nın bir yanılgı olup olmadığını da zaman gösterecektir. Ama hemen söyleyelim bireyler gibi kitleler de yanılabilir!