"Seçilmiş", Peygamber mi?
Erdoğan’ın her “seçilmiş” deyişinde sanki biz kulların seçtiğini değil de Allah’ın seçtiği Peygamberleri kastettiği hissine kapılıyor, irkiliyorum. Video konferans yöntemiyle katıldığı AKP İl Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresine, “Hiçbir zaman seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz” demesi, bu kez, “seçilmişlerin konumunu” Peygamberlerden de yukarı tırmandırdığını gösteriyor ki, Allah sonumuzu hayreylesin. Aynı metin içerisinde, “AK Parti’yi yolundan saptırmaya yönelik her türlü girişim, Türkiye’nin rotasına müdahale anlamına gelir” diyebilen bir siyasetçi ve o siyasetçinin yönettiği Türkiye için endişeye kapılmamak mümkün mü? Ne demek, “AK Partiyi yolundan saptırmaya yönelik her türlü girişim Türkiye’nin rotasına müdahale anlamına gelir” demek? Türkiye, gerçekten demokrasi ile yönetiliyor ise, muhalefetin iktidarın Türkiye için çizdiği rotayı onaylamak gibi bir mecburiyeti mi var? Bu zihniyet “Ben seçildim” bu iş bitti, ne diyorsam o! Önünüze ne koyuyorsam onu yiyecek, size ne biçiyorsam onu giyeceksiniz zihniyeti değil midir? Meselâ muhalefet Türkiye’yi Suriyeleştirecek Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı Erdoğan’ın çizdiği rotaya destek vermek zorunda mıdır? Yine muhalefet, PKK militanları için sınır kapılarındaki okul sınıflarında mobil mahkemeler kurarak terörist kıyafetleri ile dağdan düze tövbe etmeden inmelerine izin veren ve fakat aynı hukuk sisteminin PKK ile mücadele eden komutanlarına terörist muamelesi yaptıran uygulamalarına evet demekle mi yükümlüdür? Aksine, muhalefet Türkiye için böyle ucu uçurumda biten iktidar rotalarına itiraz etmek için vardır, öyle değil mi? Öyle olmasına öyle amma, bunu Erdoğan ve AKP’lilere nasıl anlatacaksın ki...
Anlatamazsın çünkü zihniyet, “Seçilmiştir, ne yapsa yeridir” zihniyeti. Oysa, meselâ Türkiye ve dünyadaki çevre kirliliği seçilmişlerin eseri değil midir? Düzensiz ve depreme dayanıksız şehirleşmeler seçilmişlerin eseri değil midir? Gelir dağılımındaki uçurum, devasa dış borçlanma ve Türkiye aleyhindeki ikili ve çok taraflı anlaşmaların altındaki imzalar seçilmişlere ait değil midir? Ve “atanmışları atayan” da seçilmişler değil midir? Atanmışlar o makamlarda “seçilmişler adına” icraatlarda bulunmazlar mı? Savaşları seçilmişler mi çıkarır, atanmışlar mı? Yolsuzluklarla siyaseti atanmışlar mı finanse eder, seçilmişler mi?
Peki bu niye böyle oluyor?
Böyle oluyor, çünkü Erdoğan ve destekçilerinin işlerine geldiğinde seçilmiş, işlerine gelmediğinde atanmıştan tarafa olmalarındaki esas sebep, kaybettikleri belki de hiç tanışmadıkları “adalet” kavramıdır. Oysa ister “seçilmiş” ister “atanmış” olsun onların damarlarında dolaşması gereken kan “taraf olmak” değil, “âdil olmak” tır. Âdil olmadıktan sonra “seçilmiş” olsan ne, “atanmış” olsan ne?! Değil mi ki, senin Peygamberin, “Aynı şeyi kızım Fatıma da yapsa elini keserdim” diyor, ötesi lafügüzaftır. Kulu kandırmak kolaydır, tamam, peki Allah’ı(c.c.) nasıl kandıracaksın? Sana dokunanın yedi ceddini süründür, aynı unsurlar rakiplerinin, sevmediklerinin, ayağının altında dolaşmasından hazzetmediklerinin canını yaktıklarında, “Hukukun üstünlüğü” diyerek işin içinden sıyrıl..
Nereye kadar?!