Sayın İnce, neden bekliyorsunuz?..
"İspatlamazsan namertsin"...
Türkiye'de bir seçim meydanı klasiğidir... Bu meşhur söylem, geçmişte genellikle yolsuzluk iddiaları için kullanılırdı. En yüksek perdeden atılır tutulur, iktidar olunduğunda mutlaka hesap sorulacağı, mahkemeler kurulacağı haykırılır, o belgelerle dolu var olduğu söylenen dosyalar seçimlerin arkasından da unutulurdu. Hatırlatıldığında ise "devr-i sabık yaratmayacağız"a sığınılırdı. O yüzdendir, "çalıyor ama çalışıyor", "nasılsa çalanın yanına kâr kalıyor", "o da gelse yiyecek bu da gelse yiyecek" çürümüşlüğü toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş, "ispatlamazsan namertsin" atışmaları da Temel fıkralarından farkı kalmamıştır.
Ancak, bu seferki pek öyle değil!.. CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, R. Erdoğan'ı AKP'yi kurmadan önce Pensilvanya'ya gidip Gülen'den icazet almakla suçladı. İddiasını bir adım daha öte götürerek, kaynağını korumak için ayrıntıları 24 Haziran'dan sonra anlatacağını kaydetti. Dün de iddiasını kuvvetlendirmek adına, TRT eski Haber Daire Başkanı Nasuhi Güngör'ün kitabından alıntılar yaptı. İnce, kendini tam manasıyla bağladı. Cumhurbaşkanı seçilse de seçilmese de seçimlerin ardından bu iddiasının somut kanıtlarını ortaya koyması lazım. Hatta, bana kalırsa seçimleri bile beklememeli. Çünkü, bu vahim iddiaya muhatap olan şahıs, sevelim sevmeyelim şu anda T.C. Cumhurbaşkanı. İnce, eğer Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse "artık olan oldu" deyip bir kenara mı çekilecek, veya kendisi o koltuğa oturunca geçmiş devirlerde olduğu gibi "devr-i sabık yaratmayalım"a mı sığınacak?.. Hiçbiri kabul edilebilir değil. Yoksa, Muharrem İnce de geçmişte yolsuzluk ve hırsızlık iddialarında olduğu, bugün de FETÖ'nün siyasi ayakları meselesinde yapıldığı gibi bu işi de sulandırmış olur. Bir türlü boşanamayan FETÖ ve ortaklarının da ekmeğine yağ sürüp işlerini kolaylaştırır!..
Eğer, Muharrem İnce'nin bu iddiası bir seçim meydanı klasiği değilse, AKP'nin kuruluş yıllarında okyanus ötesinde neler olup bittiğini de gerçekten aydınlatmak istiyorsa kendisine görüşlerine başvuracağı bazı isimleri de hatırlatmak isterim:
Abdullah Gül, Bülent Arınç, Fehmi Koru, Akif Beki, Mücahid Arslan, Abdüllatif Şener, Bülent Gedikli, Cüneyd Zapsu, Ömer Çelik, Murat Mercan, Hayati Yazıcı, Hilmi Güler, Melih Gökçek, Mevlüt Çavuşoğlu, Şaban Dişli, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin, Ahmet Davutoğlu, İbrahim Kalın...
Ha!.. Muharrem İnce, bu isimlerden iddiasını doğrulatabilir mi?.. Bilemem... Ama bildiğim ve apaçık olan bir gerçek var; o da bu toplumun değişim istemesinin altında yatan sebeplerden biri de, sözüne güvenilir siyasetçiye olan özlemi. Bu özlem artık patlama noktasına geldi. Ve artık bir kez daha hayallerimizin, beklentilerimizin yıkılmasını kaldıracak noktada değiliz. Bebek katili Öcalan ile oturup pazarlık masalarının kurulması bu topluma kanıksatıldı da FETÖ ve benzerleri ile de pazarlık masalarının kurulmasına da alışın, buna da Temel fıkralarına gülüp geçtiğiniz gibi yapın deniyorsa... Öyle yağma yok!.. Talip olduğunuz koltuk, Cumhurbaşkanlığı makamı. Seçim meydanlarında; asgari ücret şu kadar olacak, emekliye, memura, işçiye şu kadar para vereceğim diye bol keseden sallayabilirsiniz. Koltuğu da kapabilirseniz, falanca makul ve mantıklı (!) gerekçelere de dayanarak bu vaatlerden geri vites de yapabilirsiniz. Nasıl olsa kaşarlandık!.. Ancak, devlet millet bekasını ilgilendiren konularda ağızlardan çıkanın hesabı sorulur. Ve bu hesaptan bugün, yarın kaçsanız bile bir gün bir yerde mutlaka enselenirsiniz. Naçizane önerim; iddianızda samimiyseniz, 25 Haziran'ı beklemeden çıkın somut belgelerinizi ortaya koyun. Yoksa, bu yaptığınız iş, aynen birilerinin yaptığı gibi "Doların ateşini seçimlerden sonra düşüreceğiz" palavralarının bir benzeri olur!.. Nikâh tazelendiğinde ise atı alan yine Üsküdar'a geçmiş olur!..
Ne olur milletin aklı ile alay etmeyin. Aksi halde bu yaptıklarınız, sadece ve sadece "ne olacak bu memleketin hali" masalarının büyütülmesinden öteye gitmez!..