Saygı Öztürk: Kalemimi Kırk yıldır hiç satmadım
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Bir insan, namusunu sokakta bulmamıştır. Saygı Öztürk, bir bürokratik atamaya değil; bir kadının namusuna iftira atmaktadır" diyerek, "CHP'li kadınlar"dan, gazeteci Saygı Öztürk'ün, "Trabzon böyle bir yükseliş görmedi" başlıklı haberini bir kere daha okumalarını rica edince, sosyal kimliği "CHP'li kadın" olarak tanımlanabilecek biri olmamakla birlikte, bir kadın gazeteci olarak kayıtsız kalamadım.
Önce, Soylu'nun altını çizerek paylaştığı satırları, sonra haberin tamamını ve en son olarak da, bir anlamda bu haberin girizgâhı yahut kaynağı sayılabilecek, Öztürk'ün 17 Haziran 2020 tarihli "Trabzon'da neler olduğuna bakalım" yazısını bir kere daha okudum. Sonra bir kere daha.
Çok şükür bugüne kadar ne zekamla, ne de algımla alakalı bir sorun yaşamadım ama masanın bir tarafında bir meslektaşımızın (mesleğimizin de aslında), diğer tarafında ise bir "kadın", bir "anne"nin "namusu" dururken, risk alamadım ve tekraren okumak yetmedi; "Doğru mu, yanlış mı anlıyorum" diye teyit için Saygı Öztürk'ü de aradım.
***
Şunu içtenlikle söyleyebilirim. Bir kadın, bir anne ve bu kimliklere sahip bir gazeteci olarak, o yazıda, "Bizim askerlerin eşleri ve sevgilileri de Güneydoğu'daki gaziler için maarif takvimine soyunsun" diyen Nagehan Alçı'yla bile son derece medeni söyleşiler gerçekleştirebilmiş Sayın Soylu'nun, "İnsanlık görevimi yapıyorum. Saygı Öztürk'ün bu yazısı namussuzluktur. Bahar Hanım ahlaklı, faziletli bir kadındır. Ali Beye minnettarız Trabzon turizmini ayağa kaldırdı. Bugünden sonra bu namus düşmanını kim muhatap alırsa, gözümde aynı namussuzluğun ortağıdır, haysiyet celladıdır…" demesine yol açabilecek ne var anlamadım.
Her şeyden önce haberin konusu AK Parti Milletvekili Bahar Ayvazoğlu'nun "mahrem"i değil; Sayın Soylu, bazı satırların altını çizerek paylaşmamış olsa belki kimsenin aklına ima edildiği iddia edilen o "başka şeyler" gelmeyecekti bile.
***
Saygı Öztürk, haberinde Bahar Ayvazoğlu'na "ahlaksız" demiş mi?
Hayır.
"Faziletsiz" demiş mi?
Hayır.
Ne demiş?
Başta Sayın Bakan eliyle olmak üzere zaten yeterince nakledildiği için alıntılamamda beis yok herhalde, "Bahar Hanım (Bahar Ayvazoğlu) ise Mustafa Yanmış'ın Merkez İlçe Başkanlığı döneminde AKP'ye sekreter olarak işe alındı. Ayvazoğlu, ilçe binasına sıkça gidip gelmeye başladı. Evli olan Ali Ayvazoğlu, Bahar Hanım'la dostluğunu ilerletti. Ayvazoğlu eşinden ayrıldı ve Bahar Hanım'la evlendi…" demiş ve Ali Ayvazoğlu'nun, Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'ne kadar uzanan "kariyer öyküsü"nü bildirmiş. Buna dair de "İftira" demek dışında henüz elle tutulur hiçbir itirazda bulunulmadı takip edebildiğim kadarıyla.
Zira, Öztürk; Ayvazoğlu'nu bir gün önce Trabzon'dan başka bir çok "akraba kontenjanından atama" örneği paylaştığı yazısında da anmıştı ama o yazıya bu tonda bir tepki gelmedi!
***
Böyle olunca, Fatih Altaylı'ya hak vermeden yapamıyor insan, acaba gaye "asıl meseleyi, tali meselenin içine gizleyip gözden kaçırmak" olabilir mi?
Öyle ya… Mevzu bahis "namus" ise; "Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık"la birlikte "Dürüstlük, doğruluk" olarak tanımlanıyor Türk Dil Kurumu sözlüğünde…
Ve, kamuda haksız yükseliş olup olmadığının, bu milletin hakkının gasp edilip edilmediğinin sorgulanması da namus düşmanlığı değil bizatihi "mesleğin namusu" sayılır gazetecilikte.
***
Saygı Öztürk'le dün yaptığımız kısa "Geçmiş olsun" görüşmesini de aktarıp öyle bitireyim. Öztürk, tartışılan haberiyle ilgili, "Nereden çıktı bütün bunlar anlamadım; haberde asla öyle namusa dil uzatmak gibi bir şey söz konusu değil. Ben, haber yaparken çok titizimdir. Yazdıklarım yanlış anlaşılmasın diye kılı kırk yararım. Burada da "gönül ilişkisi" veya benzeri bir ifade kullanmadım mesela. Ama birinin nasıl yükseldiğini, onun geçmişine değinmeden de anlatamazsınız ki…" dedi ve Bakan'ın kadınlara yaptığı çağrıya destek verdi:
"Ben de rica ediyorum lütfen bütün kadınlar bu haberi okusunlar; nerede dil uzatmışım…"
Hürriyet'te gazeteciliğe ilk başladığı yıllarda, Keçiören'de bir bekar evinde kaldığını ve her sabah erkenden kalkıp, 8 km. yürüyerek işe gittiğini anlatan Öztürk, "Asgari ücretle çalışıyorduk ve aldığımız yol parasına yetmiyordu. Dişimle, tırnağımla geldim bugüne. Bu benim gururum" dedi.
Öztürk'e, KRT'de, Çiğdem Akdemir'in sorusu üzerine akan gözyaşlarını da sordum."Konuşurken masamın üzerindeki kalem takıldı gözüme… Ben o kalemi 40 yıldır satmadım… Kötü oldum" oldu cevabı.