Savunma Sanayiimiz ne kadar yerli?
Savunma sanayiimizi de aile şirketine çeviren iktidarın, şöyle yerliyiz, böyle millîyiz propagandaları ne kadar gerçeği yansıtıyor?.. Dünkü yazımda bahsettiğim o üst düzey yetkili öncelikle şu tespiti yaptı;
"Savunma alanında güvenlik birimlerinin bu kuruma (SSM) bildirdiği ihtiyaçlar 1990'lı yıllara kadar doğrudan alım programlarıyla, 2000'li yıllara kadar ortak üretim programlarıyla, daha sonra ise yurt içi özgün tasarım sistemleriyle hayata geçirilmiştir. Bu kurumun kaderinde iki Müsteşar büyük rol oynamıştır. Kuruluş aşamasında var olma savaşını kazandıran ilk Müsteşar Vahit Erdem ile 2004-2014 arasında kurumun vizyonunu değiştiren, bazılarına göre bu ülkede ezber bozan Müsteşar Murad Bayar. Bugün iktidarın da sahiplendiği ne kadar askeri millî proje varsa (Atak Helikopteri, ALTAY Tankı, MİLGEM Gemisi, ANKA insansız sistemi, CİRİT Füzesi, Millî Piyade Tüfeği, Hürkuş Eğitim Uçağı vb..) bunların özgün tasarım vizyonunu ortaya koyan adamdır Murad Bayar.
Bu gelişmeler akan suyun yönünü değiştirme çabasıydı. Büyük oranda başarıldı. Bitti mi? Hayır. Eğer o suyun nereye gitmesi gerektiğine dair stratejik bir yön çizmezseniz, alt kritik teknolojilere eğilmezseniz, 10 yıl sonrasını değil bugünü düşünürseniz 1 yıl içinde 1985'e geri döneriz."
--Peki, neden?
"Şöyle bir örnekle açıklayalım. Bir zırhlı araç düşünün. Bugün konuşulan rakamlarla bu alanda yaklaşık yüzde 70 oranında yerlilik elde edildiği söyleniyor. Diyelim ki maliyeti 100 TL olsun. 70 TL'si Türkiye'de kalırken, 30 TL'si yurt dışına çıkıyor. 70 TL ise bu aracın devlete maliyeti. Bir de aynı mantıkla bunu üreten şirket açısından hesap yapalım.
(A) firması zırhlı araç üretebilmek için zırh malzemesini, motoru, aksı, şanzımanı, dişli aktarma sistemlerini, camı vesaire ithal ediyor. Basit bir yüzdeyle, aracın maliyetinin neredeyse yüzde 30'u. Düştü mü sizin yüzde 70 yerlilik yüzde 49'a. Durun daha bitmedi. (A) firması yerli alt yüklenici bir başka (B) firmasından diyelim ki lastik satın alıyor. (B) firması açısından da, lastik üretebilmek için ham maddelerden önemli kısmı ithal. Lastik kauçuğu, kauçuğu tutan kord malzemesinin ham maddesi, askeri araçlar için patlak gider sistemi (Run-Flat) bazı örnekler. Bu şekilde alta doğru kırmaya devam ettiğinizde yüzde 70 diye başladığınız yerliliğin çok daha aşağılara kadar indiğini görebilirsiniz. Size kalan işçilik ve üretim metoduna hâkimseniz tasarımdır. Yerli ham madde üretmediğiniz, ham madde ve/veya ara malzeme üretecek tesisler kurmadığınız, buralara yatırım yapmadığınız sürece sonraki adımları unutun. Kaldı ki, kara araçları sektörü savunma alanında en güçlü olduğumuz sektör."
--Hava araçlarında durum ne?
"Hava araçlarında veya elektronikte bu oran dip seviyelerde. Yok gibi bir şeyiz. Bu daha bir başlangıç denmesinin sebebi budur. Alta indikçe ithale dönen parçaları yerlileştirmeniz lazım ki, yerlilik oranınız gerçekten yüzde 70 olsun. Gerçekten teknolojik bağımlılığınız ortadan kalksın. Özel sektörün yurt dışına transfer ettiği paralara baktığımızda bu net olarak görülecektir. Özel sektörün 200 milyar doların üstüne çıkan döviz borcu nasıl oluştu sanıyorsunuz. Bugün yaşadığımız döviz krizinin derinliklerine baktığınızda bu kısır döngü vardır. Londra'daki birkaç spekülatörün işi değildir bu kriz. Spekülatörler kıvılcımı çakmış olabilir, asıl sebep bu kırılganlığımızdır."
--Sektörün yapısından da bahseder misiniz?
"Türk savunma sanayii, kamu ve özel sektör kuruluşlarından meydana gelmektedir. Sektörde yer alan firmaların giderlerinde en büyük harcama kalemleri malzeme ve işçiliktir. Firmaların ithalat giderlerine ve ham madde giderlerine bakıldığında ithalat bağımlısı olduğu ortaya çıkmaktadır. Burası önemli. Bütün sorunların ana kaynağı. Bu noktaya ilerleyen safhalarda tekrar döneceğiz. Şimdilik yapısını incelemeye devam edelim.
Ana yüklenici denilen, bir ihaleye doğrudan katılan ve o projeden sorumlu olarak sözleşmeye imza atan firmaların bilançoları üzerinden bir inceleme yapıldığında, sektörde genel olarak aktiflerin yüzde 70'i yabancı kaynak (borçlanma) ve yüzde 30'u ise firmaların öz kaynaklarından oluşmaktadır. Alt sektörlerde farklılık olmakla birlikte, bu durum öz kaynak yetersizliğine dikkat çekmektedir. Yani, firmalar avans ve öz kaynak ile karşılayamadıkları finansman ihtiyaçlarını kısa vadeli borçlanarak karşılamaktadırlar. Elektronik ve havacılık sektöründe ise kısa vadeli borçların uzun vadeli avanslara dönüştüğü görülmektedir. Bu durum yürüttükleri projelerin uzun yıllara sari olması ve çoğunlukla kamu sermayeli firma olmalarından dolayı yüksek avans ile borçlandıklarını göstermektedir.
Ana yüklenicilerin bazı işleri taşere ettikleri alt yüklenici ve yan sanayi firmalarında durum ise, avans alamadıkları için kısa vadeli banka kredileri veya firma dışı kaynak sağlamak yoluyla borçlanmak ve ihtiyaçlar finanse edilmeye çalışılmaktadır. Finansal piyasalara birebir bağımlı olduklarını ve ilk elden etkilendiklerini söyleyebiliriz.
Firmaların maddi duran varlıkları karşısında ne kadarlık bir satış hacmi başarısı gösterdiği incelendiğinde, silah sistemleri ve havacılık sektörlerinde yer alan alt yüklenici firmaların yapılan altyapı yatırımlarının, satışa yansımasının düşük olduğu anlaşılmaktadır. Alt yüklenici firmalarda atıl kapasite var demek mümkündür. Bu da alt yüklenicilerin maliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir." (Devam edecek.)