Savunma evraklarımız kimlere servis ediliyor
Ülkemizin geçmişi acılarla, ödenmiş bedellerle doludur. Gazetecilik mesleğini yapan, halkı aydınlatan Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi birçok ilerici aydın, gazeteci katledildi.
Son öldürülen gazeteci 2007 yılında Hrant Dink oldu. On iki yıldır gazeteci öldürülmüyor artık metod değişti. Dövülüyor ya da betona hapsediliyor. Uydurma, kumpas davalarla cezaevlerine atılıyor. Yeni öldürme şekli artık bu. Daha önce "gizli" eller ile cinayet işleniyordu. 2007 yılından sonra "legal gizli eller" bu görevi devraldı. "Legal gizli eller" sayesinde doğruyu yazan gazeteciler "uslandırılmaya" çalışılıyor.
Yazılarımın tamamında tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayı, yoksul halkın vergilerini yağmalayan, sömüren, yolsuzluk, hırsızlık yapanları belgeleri ile yazdım. Yazılarımın çoğu adeta ihbar niteliğindeydi. Savcıların hemen ihbar kabul edip dava açmalarını bekledim. Dava açıldı ama hırsızlığı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü, yapmayı yapana değil bana karşı…
Bir yazımda diyorum ki; "İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) son 8 yılında araç kiralama ihalesi 2.2 milyar TL. Bu toplam tutarın 1.3 milyar TL''sini sadece bir firma aldı. Sayıştay üç yıl üst üste bu firmanın aldığı ihaleyi usulsüz diye raporunda belirtmiş. Bu firmanın adı bu… Bağlantıları bu…" Hemen düzeltme yazısı. Kimden? İhale alanın kayınbabasından. Bu ihaleler yalan, damat benim kızımla evli değil demiyor. Ne diyor? Bana hakaret etti! Hakaret davası 23 Haziran''da...
Şubat ayında kitabım "SARMAL"ı yazdım. Birçok dostum bilir. Kitabı hazırlarken "yazdıklarımdan dolayı onlarca dava açılacak ve beni tutuklayacaklar" dedim.
Tutuklandım. Tutuklanma gerekçem bir bahane. Ben asıl nedenin kitabım "SARMAL" olduğunu gayet iyi biliyorum. Zaten kitabımda yer alan isimlerden biri ifade vermeye giderken, "Elbet bu yazdıklarının hesabını birisi soracaktı" diye yazdı ve kitabımı paylaştı. İtiraf etti aslında yani…
Beklediğim gibi de tutuklandım. Hem de hukuk cinayeti işlenerek "zorla" tutuklandım. Cezaevindeyken kitabımda belirttiğim tüm kişi ve kurumlarca linç edildim. Aylarca sürdü. Dün kitabım ile ilgili de dört yeni şikayet yapıldığını öğrendim.
Kimler yapmış; Berat Albayrak, Serhat Albayrak, Bilal Erdoğan ve İsmail Kahraman. Gerekçe; hakaret. İçerik hakkında bir suçlama yok. Nasıl yapmışım hakareti peki?
İsmail Kahraman hakkında yıllar önce yazılan kitaplardan yaptığım alıntı, miting konuşmaları ve bu yıl yayımlanan kitaptan yaptığım alıntılar ile ilgili "hakaret" etmişim.
Serhat Albayrak hakkında TBMM soru önergesine verilen cevabı yazdığım, mezun olduğu okulu ve okulun terör örgütü ile bağını yazdığım için "hakaret" etmişim.
Berat Albayrak, mezun olduğu okulu yazmışım ve terör örgütünün bu okulun sahibi olduğunu belirterek kendisi hakkında algı yaratarak "hakaret" etmişim.
Bilal Erdoğan, çeşitli kelime oyunları ile hakkında konumunu kullanarak haksız menfaat sağladığını "kast etmişim." Oysa ki yanında, yönetimlerinde yer alan kişilerin tesadüf zenginleşmelerini belgeleri ile yazdım. Bu da "hakaret"miş.
İşte bu kadar kolay…
Önce cezaevine at. Elini kolunu bağla. Linç et. Sonra yazıların, kitabın içeriği hakkında değil olmayan "hakaret" suçlaması ile dava aç ceza verdir. Dava daha açılmadı ama açılacak biliyorum. Bu suç duyurularına takipsizlik verecek Cumhuriyet Savcısı olduğunu düşünmüyorum. Olur ise yine bu köşeden özür dilerim.
Bunlar yetmiyor tabi…
Şimdi de cezaevinde savunma yapmamız engellenmeye çalışılıyor. Savunma evraklarımız koronavirüs tedbirleri nedeni ile bir gün bekleme sonrası teslim ediliyordu. Artık bu süre aşılıyor. Bizler zorlamadan teslim edilmiyor. Teslim edilen evraklarımızın içinden de keyfi evraklar çıkarılıp inceleniyor. Bunu infaz koruma memurları söylüyor ben değil.
Yanlış da duymadınız savunma evraklarımız infaz koruma memurları tarafından kontrol ediliyor ve hangisi savunma evrakı, hangisi değil kararı veriliyor. Hangi kanunun, hangi maddesine istinaden yapılıyor bilmiyoruz. Bu suç bile listeye işleniyor. Ben öyle sanıyorum ki son yaşadığım olay onu destekler nitelikte. Savunma evraklarımız birilerine servis ediliyor. Umarım ben yanılırım. Ancak seksen sayfa savunma evrakının içinden otuz tanesi ki en can alıcı belgeler ayrılıp diğerleri teslim ediliyor ve onlarca girişimden sonra bulunup "sehven" açıklaması yapılıyor ise ben bunda kasıt ararım.
Yani dostlarım bilgi ve belge ile bizleri susturamayanlar 2007 yılına kadar katlediyorlardı, öldürüyorlardı. 2007 yılından sonra ise cezaevine suçsuz şekilde bir uydurma suç ile atıyorlar, elinizi kolunuzu bağlayıp, yandaş medya vasıtası ile itibar suikastı yapıp linç ediyorlar. Savunma yapmanı, suçsuzum diyebilmemizi sağlayacak savunma hakkımızı da engelleyerek bizi bir nevi canlı canlı öldürmeye çalışıyorlar.
Ben yineliyorum… Pusulam Uğur Mumcu''dur. Asla onun gibi olamam belki ama yolunda yürür kalemimi namusumu bilirim. Tüyü bitmemiş, yetimin hakkını savunmaya da devam ederim. Susmuyorum, korkmuyorum, alışmıyorum…
Herkesi ama herkesi 24 Haziran''daki davanın duruşmasına davet ediyorum.
Not: Duruşma 24 Haziran Çarşamba günü saat 10:00''da Çağlayan 34. Ağır Ceza Mahkemesi''nde