Savcılar göreve (04 Nisan 2019)
31 Mart seçimleri, belirli illerde tartışmaları getirmiş olsa da sistem açısından büyük bir açık oluşturdu.
Bugüne kadar sonuçları hızlı hızlı açıklayan ajansın, seçmen iradesini açık bir şekilde yönlendirmek istediğini gördük.
Daha net ifadelerle konuşmamız gerekiyor.
İstanbul ve Ankara'da sandıklara bu kadar iyi sahip çıkılmasaydı ve AA'nın verileri aynen kabul edilseydi neler olacaktı?
16 Nisan Başkanlık Referandumu ve 2014 yerel seçimlerindeki tartışmaları hepimiz biliyoruz.
O zamanlar muhalefet partileri sandıklara bugünkü gibi sahip çıkamıyordu.
Verilerin teyit edilebileceği, kapsamlı bir sistem yoktu. Ama bugün tablo bambaşka…
***
31 Mart gecesini hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.
O gece, Ekrem İmamoğlu'nun "Islak imzalı tutanaklara göre biz öndeyiz. YSK'yı ve AA'yı göreve davet ediyorum. Hakkımı yedirtmem, kimsenin hakkını da yemem." şeklindeki sözleri büyük bir etki oluşturdu.
O dakikaya kadar herkes Binali Yıldırım'ın İstanbul'u rahat bir şekilde alacağını sanıyordu. Çünkü ajans bunu iddia etti, olmayan verileri ileri sürdü.
Bir benzeri Ankara'da da yapıldı, Özhaseki hep önde gösterildi.
Bu büyük bir suçtur, manipülasyondur.
Savcılar, hâlâ herhangi bir soruşturma başlatmadılar. Bu yasa dışı bir eylemdir, vatandaşın iradesine, demokrasiye doğrudan müdahaledir.
Sonucu netleşmemiş, sayımı bitmemiş seçimin, galipleri ilan edilmiştir. Bunun kabul edilebilir, "olur böyle şeyler" diyerek geçiştirilebilir bir yanı bulunmamaktadır.
Savcılar acilen harekete geçmeli ve bu işin sorumluları hakkında yasal süreci başlatmalıdır.
***
Şu anda AK Parti teşkilatları yoğun itiraz ve iddialarda bulunuyor. Aslında bunun nedeni çok belli; Genel Başkan Erdoğan'ın tepkisinden korkuyorlar. Bu kadar imkana rağmen alınan sonuçların, birçok kişinin siyasi yaşamını bitireceğini biliyorlar.
AK Parti'nin kendi içinde oluşan bir geleneği var. Kişi ne kadar biat ederse etsin, teşkilatçılığı zayıfsa ve partiye olumsuz tesirler bırakıyorsa, hiçbir zaman iyi bir konuma gelemez.
İşte bu yüzden her yerden itirazlar, suçlamalar yükseliyor.
Ama tablo da açık bir şekilde gösteriyor ki Cumhur İttifakı, Ankara ve İstanbul'u kaybetmiş durumda.
Bu sonucun bir diğer açıklaması da Erdoğan'ın da kaybetmesi anlamına geliyor. Çünkü birçok noktada Özhaseki ve Yıldırım'dan çok Erdoğan öne çıktı. Afişlere Erdoğan'ın fotoğrafları basıldı, açıklamaları, mitingleri, canlı yayınları Erdoğan yaptı. Ankara ve İstanbul için Erdoğan bizzat kendini öne sürdü.
Sürecin en çok çalışan ismi de Erdoğan'dı… Ama gecenin sonunda Erdoğan, en çok önem verdiği illeri kaybetti.
Öte yandan bu denli yoğun propagandaya, kutuplaştırıcı dile, PKK ve FETÖ suçlamalarına rağmen, seçmenin tavrı da çok çarpıcıdır.
Hükümete yakın medyanın tezleri çökmüş, bağımlı ve taraflı medya kaybetmiştir.
Erdoğan, kendisini de yanlış yönlendiren bu kalitesiz ve avam zihniyeti def etmediği sürece günden güne oy oranlarında geriye düşecektir.
***
Öte yandan AK Parti'nin hatalı söylemleri o kadar bariz bir kayba işaret ediyor ki, parti sözcüsü ve Milli Savunma Bakanlığı'nın yapmış olduğu Anıtkabir açıklamaları krizi net bir şekilde gösteriyor.
Parti sözcüsü Ömer Çelik diyor ki, "Mustafa Kemal Atatürk'ü istismar ediyorlar, Anıtkabir'e gitmeleri usulsüzdür. Sandıklar oylarımız çalındı."
AK Parti, ana muhalefet partisine dönüşmüş durumda.
NOT: Türk milliyetçiliğinin örgütlenmesi ve ülke sathında teşkilatlanması için ömrünü adayan Alparslan Türkeş'in bugün 22. vefat yıl dönümü… Allah mekanını cennet eylesin.