"Savaş" yok, salgın var!..
Evet; tüm dünyada ulusları büyük bir kaosun içerisine çeken Corona ile mücadele ediliyor ama ortada bir "savaş" da yok!..
Dünya ülkeleri ya da komşuları birbirine sınır ötesi füzeler, kıtalararası silahlarla bir savaş açmadılar henüz...
Ülkelerin toprak bütünlüğünü, ulusal bağımsızlığını, sınır hakimiyetini tehdit eden bir savaş çıkmadı daha...
Ve de Türkiye Cumhuriyeti komşu topraklardan ya da uzaklardaki bir başka ülkeden "savaş" namı ile başlatılan bir taarruzun hedefinde değil...
Velhasıl; devasa gelirleri, toplanan olağanüstü vergileri ve neredeyse her alandan elde ettikleri kazançla; milletlerin değil, devletlerin tamamen seferber olması gereken savaş dışı bir ortamda, Türkiye de her ülke gibi kendi mücadelesini veriyor...
İşte bu mücadele, sadece Türkiye'ye açılmış bir savaşın sonucuyla başlatılmış bir hareket de değil...
Çünkü Cumhuriyetin kuruluşu öncesinde dayatılan emperyalist işgalcinin ağır tahribatlarını yaşamıyor Türkiye...
Yaşadığımız topraklarda, son yıllarda yabancı bir devletin düşmanca işgalciliği de yok, umarım da olmayacak...
Yani fiili olarak bir tehdit açısından, memleketin bütün tersanelerine girilmemiş, bütün kaleleri işgal de edilmemiş... Öyle bir dönemi bir daha da yaşamasın bu ülke!..
Evet; ortada bir felaket var... Tıpkı bir sel felaketinde devletin teyakkuza geçtiği gibi...
Devasa bir depremde devletin bütün olanaklarını seferber ettiği gibi bir felaket...
Kuşkusuz ortada bir salgın felaketi var ve devletin tüm gücü, etkisi ve yetkisi ile en azından "ilk etapta", kimseye muhtaç kalmadan mücadele etmesi gereken bir kaostur bu...
AKP'nin güvensizlik çıkmazı!..
Velhasıl, doğanın içinden gelen bir taarruzun yalnızca ülkemizde değil, tüm dünyada da yansımalarının görüldüğü acı bir süreç yaşanıyor her yerde...
Dünya ülkelerinde, devletlerin kasalarını sınırsız biçimde halkına açtığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin de tüm birikimini seferber etmesi gereken bir dönem yaşanıyor...
Milyarlarca euro ya da doları halkın önüne getirerek "kimse işsiz, aç ve sıkıntıda kalmayacak, devlet burada" diyerek tam güven veren Fransa gibi, İngiltere gibi, Amerika gibi; "ilk etapta" halkından bir şey beklemeden, tüm gücüyle ulusunun arkasında olması gerekiyor Türkiye Cumhuriyeti...
Oysa son günlerde yaratılan algı, yaşananlar ve dayatmalar gösteriyor ki, AKP iktidarı bir ulusun sağlığının tehdit altında olduğu dönemde, bir yandan salgının daha da büyümesini- ölümlerin durdurulmasını önleyecek etkili- caydırıcı önlemleri almakta gecikirken ve adete taksit taksit- parça parça önlemlerle gidişatı kontrol altına almaya çalışırken, diğer yandan da, hem "kendi kendine yeten ülkelerden biriyiz" diyor, hem de devletin devasa kaynakları yokmuş gibi, bu ağır kaos döneminde halkına avuç açmayı tercih ediyor...
Doğrusu çok tuhaf geldi bana bu manzara... Doğrusu herkes gibi ben de çok yadırgadım...
Deprem, sel, yangın, salgın gibi doğal afetlerin yaşandığı dönemlerde devlet kendini tüm gücü, varlığı ve etkisiyle gösteremeyecekse, tam bu sırada, ilk fırsatta halktan yardım toplama gafleti ile bir yandan da güçsüzlüğünü ifşa ettiğinin farkına varamayacaksa, işte bu kaos ortamında yalnızca Corona değil, moralsizlik ve güvensizlik de halkı yaralar...
Kızılay gibi; devasa bir bütçesi olan, halkın 150 yıldan fazladır ayakta tuttuğu bir kurum etkisini ne yazık ki tam olarak gösteremezken, devlet Avrupa ve Amerika'nın aksine kendi kaynakları yerine, zaten ağır vergiler altında ezilen milletten medet umarsa, yaratılan tehlikeli algının farkına varamayacak mı?..
Ey hükümet, acaba kimse düşünemedi mi, bu ortamda memurlardan, işçilerden, tezgahı dağılan, ihracatı duran işverenden, hatta zarf göndererek öğrencilerden para toplama girişimleri ulusun en zorda olduğu süreçte, devlete güvensizlik, millette umutsuzluk yaratmaz mı?..
Tekalif-i Milliye mi dediniz!..
Cumhurbaşkanı, yukarıdaki saptama, öngörü ve kaygıları hissetmemiş ya da görmezden gelmiş olmalı ki, sadece bir yardım seferberliği başlatmadı, bu seferberliği biraz da duygusal hale getirmek için Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk'ün büyük zorluklar içerisinde halkın önüne getirdiği Tekalif-i Milliye'ye (Ulusal Yükümlülük) bile vurgu yaptı...
Evet; ortada küresel bir mücadele var ama Cumhurbaşkanı sanki bir savaş ortamı varmış gibi, sanki Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi asker çarığa, ordu mermiye muhtaçmış gibi ortam yaratmaya çalışarak, Gazi'nin savaşta, halkla birlikte zafere ulaşma çabalarını örnek göstermekten çekinmedi...
Yazının başında da vurguladık; küresel bir salgın var ve bu salgına karşı tüm dünya ülkeleri, devletlerin gücünü- hazinesini kullanarak, bir yandan halkını korumaya, diğer yandan da moral ve destek vermeye çalışarak ayakta dururken, son 17 yılda katrilyonlarca vergi toplayan, deprem vergilerinin bile hesabını veremeyen ve gereksiz yatırımlarla devletin katrilyonlarını boşa harcayan bir iktidar, Coronaya karşı kendi gücünü sınırsız kullanmak yerine, halktan yardım toplamaya çalışıyorsa, ortada çelişkili- şaşırtıcı- üzücü ve kahredici bir gaflet de var demektir...
Bir kez daha vurgulamak istiyorum; üzüldüm, yadırgadım, çok şaşırdım bu gidişata...
Çünkü Türkiye, tarım- sanayi- ihracat yapısı ve devletin bunlar üzerindeki hakimiyeti ile ulusal gelir açısından Afrika ülkelerinden (elektrik- su parasında indirim yapan Kongo Cumhuriyeti'nden) milyonlarca kez güçlü bir devletken, neden kahredici biçimde aciz bir görüntü yaratmaya çalışıyor ki?..
Evet; gözardı edemeyiz, 2 milyon insana biner lira yardım yapmak gibi, Türkiye için hiç de görkemli olmayan çalışmalar yapılıyor ama Cumhurbaşkanı halka, "devlet güçlüdür, her aşamada ulusun yanındadır, kimse işsiz- aç kalmayacak" sözlerini icraatlarla, daha inandırıcı ve etkili biçimde söylemek yerine, niçin 1921'deki Sakarya Savaşı öncesinde uygulanan Tekalif-i Milliye Emirleri'ne vurgu yapar ve bunu Corona salgını ile mücadelede yardım için kullanmaya çalışır?..
AKP iktidarı, Atatürk'ün Tekalif-i Milliye'de toplanan 6 milyonu aşkın parayı 1923'te yardım edenlere iade etmesi gibi bir çaba içerisine mi girecek?.. Ne yazık ki hayır!..
Evet; AKP iktidarı son 17 yılda halktan topladıklarını tam anlamıyla ve hakkıyla halka geri vermedi...
Hiç kuşku yok ki; salgın olayı, savaşı andıracak- devletin gücünü aşacak bir yıkıma giderse, bu millet 100 yıl öncesinde olduğu gibi, cebindeki parayı, evindeki yiyeceği, üzerindeki hırkayı devletine bağışlamaktan geri durmaz...
AKP'nin 1921'deki kampanyaya vurgu yapmasına karşı çıkan Kemal Kılıçdaroğlu işte bu yüzden, "Bağış kampanyasında Tekalif-i Milliye'yi örnek vermek Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilmemesinin sonucudur!.. Cumhuriyet yönetilmiyor, savruluyor" demiş olmalı...