Savaş devam ediyor

Hanefi Avcı’nın Yargıtay 9. Dairesi tarafından bir terör örgütü mensubu olduğuna dair özel yetkili mahkeme tarafından verilen mahkumiyet kararının onaylaması, savaşın devam ettiğinin göstergesi olarak yorumlandı. Evet savaş devam ediyor ve cemaat çok güçlü bir şekilde savaşıyor. Erdoğan’ın cemaate karşı savaşı kazandık tespiti doğru değil. Savaş daha yeni başlıyor. Cemaatin safları daha sıkı ve derinliği çok daha güçlü. AKP eğer iktidarda olmasa ve devlet imkânlarını kullanmasa cemaat karşısında bir ay dahi dayanma şansı yok. Öte yandan cemaat tabii ki bir çok kayba uğradı, ancak bu kayıplar cemaatin asıl yapısına mevcut unsurlar değil. Bunlar son yıllarda cemaate yaklaşan ve cemaat üzerinden rant elde eden ve bu rantı cemaat ile paylaşan unsurlar. Cemaatin çekirdek yapısı ise “AKP zulmü” altında daha da pişiyor, çelikleşiyor. Tabii AKP’nin cemaati tasfiye ve etkisizleştirme imkanı yok demek istemiyorum. Ancak AKP iktidarı bunu nasıl yapacağını bilmiyor. İktidar tavla oynarken, cemaat satranç oynuyor. Cemaat kayıp vermeden geri çekilen ve yeniden saldırıya geçmek için uygun zamanı bekleyen bir orduya benziyor. Cemaatin üyeleri Hükümetten korkmuyor ve savaşa bazıları dışında daha istekli görünüyor. Oysa AKP’de nereden çıktı bu cemaat ile çatışma, ne güzel geçinip gidiyorduk havası var. AKP’nin çatışma iradesini ayakta tutan, Erdoğan’ın iradesi. Buraya kadar AKP ile cemaat arasındaki çatışmanın akışına baktık. Şimdi meselenin diğer bir boyutuna geçelim.
Cemaat; hükümetin kendisine karşı açmış olduğu kampanyanın bir parçası olarak yorumladığı soruşturmalarda, “bir dizi filmden hareket edilerek terör örgütü üyeliği” suçlamasının yapıldığını, gazete yazılarının terör örgütü ilişkisi için kanıt olarak gösterildiğini söyleyerek, mağduriyetini ve kendisine yapılan haksızlığı kamuoyuna taşıdı. Ancak unutmamız gereken husus, 2007’den buyana bir çok gazeteci, basın savcılarının bile dava açmadığı, hiç bir suç içermeyen yazılarının, Ergenekon terör örgütü adına yazılmış olduğu iddiası ile yargılandılar ve mahkum oldular. Cemaate yakın gazeteler ve televizyonlar bu mahkûmiyetleri normal bulurken yine cemaate yakın hukukçular bu mahkûmiyetleri savundular. Başkasına yapılırken normal ve savunulabilir olan, cemaate yapılınca neden anormal ve savunulamaz olsun?
Hanefi Avcı ile hiç karşılaşmadım. Siyasi duruşunu hiç desteklemedim. Ancak Hanefi Avcı’nın bir terör örgütü üyesi olduğuna inanmam için aklımı ebediyen tatile yollamış olmam gerekir. Hanefi Avcı, cemaati anlatan bir kitap yazmış olmanın bedelini ödüyor. Bunun Türkçesi, cemaat; kendisini hoşlanmadığı şekilde anlatan bir emniyet müdürünü, bir terörist örgüt üyesi gösterecek kadar polis ve adli sistem üzerinde etkili (idi). Aynı zamanda düşman olarak gördüklerine karşı bu kadar acımasız olabiliyor. İşte bu noktada Hanefi Avcı’nın yanında olmak; aslında her yurttaşın kendisinin yanında olması, Hanefi Avcı’nın hukukunu savunmak Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının kendi hukuklarını savunması anlamına geliyor. Cemaat bana haksızlık yapılıyor derken, kendi haksızlıklarının arkasında durmaya devam ediyor ise toplumdan taraf seçmesini ve haksızlıklara karşı kendisine destek vermesini beklememeli. Çünkü yarın cemaat, eline fırsat geçtiği zaman hiç acımadan haksızlık yapabilme eğilimi içinde olduğunu gösteriyor.
Ben cemaat ile AKP arasındaki mücadelede taraf değilim. Bundan dolayı; beni hukuksuz şekilde dinleyen ve cemaate yakın olduğu söylenen polis şeflerini, bana üç kez adli makamlar tarafından başvurulmuş olmasına rağmen savcılığa şikayet etmedim. Ancak bu, Hanefi Avcı’nın, Ergenekon sanıklarının, Casusluk Davası sanıklarının, Balyoz sanıklarının yanında durmayacağım anlamına gelmez. Samanyolu Haber Televizyonu’nda söylediğim gibi, artık cemaatin, 2007’den buyana yapılanlar için TSK başta olmak üzere haksızlık yapılanlardan özür dilemesinin vakti gelmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları