Satmak nedir ne değildir

Önü ve arkasına sıralanmış bütün anlamı tamamlayıcı ifadelerden arındırıp, bağlamından kopararak telaffuz ettiğinizde, tartışmaya bile lüzum bırakmayacak derecede pespaye bir ifade:

- Satılmış ordu!

Zinhar savunulacak tarafı yok.

***

Ve fakat…

El insaf…

"Ordunun satılmışlığı" mıydı, yoksa "mevzu bahis iktidarının bekası olunca, memleketin ordusunu bile satabilecek tıynet, zihniyet" miydi, CHP Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın konu ve dahi isyan ettiği?

Hayır, bir de sanki, Mehmetçiğin kanı üzerinden, yeşil başlı uzaylılar gelip de yapmıştı "at pazarlığı" gibi rezil alışverişleri!

***

"Satmak", bir malın ücreti mukabilinde el değiştirmesinden çok daha fazlasını ifade ediyor dilimizde; bir kurumu, kişiyi, değeri, menfaatiniz uyarınca "feda ederseniz" de satmış sayılırsınız mesela?

Elinizi vicdanınıza koyun; Türk Ordusu, bugüne kadar hiç mi feda edilmedi?

Bir kişiyi, kurumu yarı yolda bırakırsanız, ansızın kaderine terk ederseniz, ortada bırakırsanız da "satmış" varsayılırsınız; gerek Cumhuriyet'i koruma ve kollama mücadelesinde, gerek terörle mücadelede ve hatta er meydanında, savaş anında, bu kahraman ordu, bu vahim ihanetlere hiç mi uğramadı sanki?

***

Siyaseten, bu algı üzerinden yürümek konforlu olabilir. Ve siyasiler, "gerçek" gibi çok da kârlı sayılamayacak, aksine dokuz köyden kovduran bir olgu uğruna bu konfordan vazgeçmeye yanaşmayabilir.

Onları, birbirlerine, kısa paslaşmalarla gol atmaya çalıştıkları o daracık alanlarında bırakıp, "vatandaşlık" pozisyonunu, "ordu-millet"in "neferi" olarak içselleştirmiş olan Türk insanlarına seslenmek istiyorum ben:

***

Dön başa… PKK'nın zuhur etmesinden sadece üç ay sonra sıkıyönetimi kaldırıp, terör örgütüne adeta palazlanma alanı açmak, yılanın başı küçükken ezmesine engel olunan TSK'nın sonraki mücadelesini peşinen satmak değil midir mesela?

Körfez Savaşı sırasında, komutalarımızın itirazlarına rağmen ABD'nin, Türkiye üzerinden Irak'a ikinci cepheyi açmasını kabul ederek, "Başka ülkelerin milli menfaatleri uğruna savaşa sürüklenmek", yukarıda izah ettiğim çerçevede "satış" değil midir?

Yabancı basında "Türk Ordusu yenildi" diye manşetler atılırken mesela, zevkten dört köşe olmak, sebep olanları kahramanlaştırmak, heykellerini dikmeyi filan teklif etmek, orduyu satmak değil midir?

Türk askerleri kahpe pusularda canı pahasına çarpışırken, terör örgütüyle flört etmek, gazetecilerle örgüt liderine sıcak mesajlar göndermek, "operasyon izni için oldukça üst birinlerin onayını alma şartı" getirerek, askerini bir katil sürüsünün karşısında çaresiz halde bırakmak, onu satmak değil midir?

Bir yandan terör örgütleriyle "helalleşme(!)" gayretine girip, Mehmetçik katillerinin salıverileceği genel aftan, federasyona kadar her şeyi ulu orta konuşup, dağdaki teröristi cezaevindeki -neredeyse siyasi- lidere dönüştürüp, "Irak'tan sonra ikinci mücadele cephemiz Türkiye olacaktır" diyen peşmerge başının aynı niyetteki çocuğunu alkışlarla karşılayıp, diğer yandan, PKK'lı Şemdin Sakık'ın gizli tanık olduğu davada, PKK terör örgütü başı Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki sorgulamasını yapan Emekli Jandarma Albay H. Atilla Uğur'dan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a kadar değişik görev ve rütbelerdeki onca Türk subayını terörist ilan etmek, bir misyonun hem de haraç mezat satışı değil midir?

Sırf, "Milli Askeri Konsepti"ni değiştirerek, Brüksel veya Washington'dan bağımsız karar alma kabiliyetini ortaya koydu diye… Sırf, Karadeniz'in "NATO gölü" yapılmasına ayak diredi diye… Sırf, Irak işgaline ortaklık tezkeresine karşı çıktı diye… Sırf, "bir ihtimal daha var" deyip, "Avrasya" merkezli alternatif ittifakları gündeme getirdi diye… 1990'ların başından itibaren bu "yerli ve milli" çizgiyi savunmuş ne kadar subay varsa "Balyoz"la vurmak, en aşağılık yöntemlerle itibarsızlaştırarak tasfiye etmek, satmak değil miydi?

"Türk askeri Irak'a girerse karşısında Amerikan askerini bulacak" diyenlerin "zafer"lerine çalışmak, satmak değil midir?

Askerlerimizin başlarına çuval geçirilerek rehin alınmasını, 60 saat boyunca sorgulanmasını, tepki göstermeye bile değmeyecek "pratik bir uygulama" diye kabullenmek, satmak değil midir?

Velhasıl; Öcalan'ın Kenya'dan getirilmesi operasyonunu yöneten Özel Kuvvetler Komutanı Emekli Korgeneral Engin Alan'a, daha 1999 yılında, Öcalan'la ilgili olarak, "Bir gün gelecek o Ankara'ya gelecek ben İmralı'ya gideceğim" dedirten, bu "satış" sicilimiz değil midir?

***

Sanırsın, canlı kalkan oldular TSK'yı hedef alan her saldırı, kumpas, pusu karşısında!

Yazarın Diğer Yazıları