"Şartlar Olgunlaşmış!"
Süleyman Demirel dâhil siyasi yasaklı liderlerin demokratik yollarla yani referandum ile siyasete yeniden dönmesini Turgut Özal ve Kenan Evren bir türlü hazmedememişti. Bugün demokrasi havarisi kesilen “özel yetkili gazeteciler” de Özal rüzgârı ile Demirel, Türkeş, Erbakan ve Ecevit’e veryansın etmeye devam ediyordu. İlköğretim okulu seviyesindeki suluboya resimleri satın alabilmek için sıraya girenler, mikrofonları Evren’e uzatarak “12 Eylül öncesi olayları” sormuşlardı. Darbeyi kimlerin, hangi amaçla planlayıp kendilerine hangi yöntemlerle uygulattıklarını halen bilmeyen Evren, bu işlerde siyasilerin sorumlu olduğunu 12 Eylül’de sıkıyönetim ilan edip, idareye el koyarak terörü önlediklerini söyleyince Demirel taşı gediğine koydu. “12 Eylül öncesinde sıkıyönetim yok muydu? O sıkıyönetimin başındaki Evren değil miydi? Ne yani Kenan Evren o sırada Tapu Kadastro Genel Müdürü müydü?”
Yakın tarihin karanlık dehlizlerine ışık tutan bu sözlerden sonra Evren sus-pus olmuş, her devrin rüzgâr gülleri ve “özel yetkili gazeteciler” bu konuya girmeye tövbe etmişlerdi... Ancak tarih tekerrür ediyor. Ders alınmadığı her haliyle belli. Yeni yetme, soldan devşirme, okyanus ötesinden ithal kuryeler “İlklerin bayramı”, “Mecliste ilkler resepsiyonu” , “Böyle de oluyormuş”, “Şartlar uygun. Eşimizle geldik” gibi vıcık vıcık yağ damlayan manşetlerle 23 Nisan haberleri yaptılar. “Şartlar Uygun” sözü bana yine12 Eylül darbesini hatırlattı. Dönemin 2. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel “Neden daha önce müdahale edip, anarşiyi durdurmadınız” sorusuna “Şartların olgunlaşmasını bekledik” cevabını vermişti. Biz de o dönem “Samizdat” benzeri dergilerimizde “Daha çok kan akmasını mı beklediniz” mealinde yazıları kaleme alıp darbeye karşı direniş gösteriyorduk. Lakin yıllar sonra benzer yöntemlerle “sivil darbe” ile karşılaşabileceğimizi tahmin edemedik.
Geçtiğimiz günkü 23 Nisan resepsiyonunda, Başbakan Erdoğan keyifle “Eşli katılmak için daha önce şartlar uygun değildi. Ama şimdi uygun şartlar oluştuğu için birlikte geldik. Askerler de burada, öyle değil mi? Güzel güzel!” derken, selefi Abdullah Gül “Gördüğünüz gibi her şeyin bir vakti vardır” diyor.
Değerli ağabeyim Emin Çölaşan’ın “Bundan önce, bu gibi durumlarda askerlerin tepki vermesinden çekiniyorduk. Ama artık durum değişti ve komuta kademesi bizim elemanlarımızdan oluştu. Artık onlardan tepki gelmez” demek istediklerini Sözcü’de yazınca, Süleyman Demirel bunun nasıl yorumlardı diye kafa yormaya başladım.
“Binaenaleyh on yıldır tek başına iktidarlar. Yoksa bundan önceki dokuz yılı Üsküdar Emniyet Mahallesi ya da Keçiören’deki Subayevleri Mahallesi muhtarı mı olarak geçirdiler” der miydi? Demirel bu... Bu cümleden çok daha iyi vurgu yapacağından eminim. Bu vesile ile Türkiye’nin kırk yılına damga vurmuş Demirel’i mumla aradığımızı ve geçmiş olsun dileklerimizi belirtmek istiyorum.
Bu yıl leyleği havada gördük yine... Yollardayız sürekli, bir taraftan Silivri duruşmalarını takip ederken diğer taraftan yeni kitap çalışması, imza günleri ve panellere katılıyoruz. Bitip tükenmek bilmeyen yollar okumak için fırsat veriyor. Erdal Sarızeybek “Anadolu’da Ateşle Oynamak: Çarçella” adlı olağanüstü bir eser yazmış. Doğrusu bugüne kadar açıkça ifade edilemeyen gerçekleri cesur ve akıcı kalemiyle irdelerken, Türkiye’de ve yakın coğrafyamızda hazırlanan isyan senaryolarını tarihten gelen ve günümüze yansıyan sorunları dile getiriyor. Ahmet Ağaoğlu’nun “Mütareke ve Sürgün Hatıraları” nı Doğu Kitapevi/ Sosyologca Kitapları derlemiş müthiş bir eser. Erol Sarıal’ın “Yeni Bin Yılın Savaşı” ufuk çizgimizi açıyor. Vural Savaş Bey’in ikinci defa imzaladığı “Anılarım” her Türk aydınının başucu kitabı olmalı. Ve Samizdat... Aşkolsun Soner Yalçın’a... “Hakikatlere Dayanacak Gücünüz var mı” adını verdiği kitabın 530 sayfasında altını çizmedik yer bırakmadım. “Benim ülkemde, gerçekler de inatçıdır. Mutlaka yazılır” diyen Soner Yalçın’ın Samizdat’ı ayrı bir yazı konusu mutlaka yazıp hakkını teslim edeceğim. Bu arada bu kitabı halen temin edip okumayan varsa elini çabuk tutsun.