Sarıgül koşuyor!
Balçiçek Pamir’in konuğu Sarıgül’ü Haber Türk’te dinlerken, “Tutmaz” dedim, “Mustafa Bey de milleti tanımıyor!”
Oysa Mustafa Sarıgül’ün en iddialı olduğu konu, milleti tanıyor olmaktır, ama öyle değil işte, iddialı olmak başka, hatta Şişli’de yüzde şu kadar oy almak, üst üste şu kadar seçim kazanmak başka, “milleti tanımak” başka. Belli ki, kendince, iyi hazırlanmış. Ama dedik ya, “kendince”. Ses tonuna dikkat ediyor, elini kolunu profesyonelce kullanıyor, kendinden emin bir görüntü veriyor, hem mütevazı hem tepeden hali ile, “Halktan biriyim amma ben liderim!” demeye çalışıyor; evet, “çalışıyor”.
Oysa çalışıyor olmak başka gerçekten lider olmak başka.
Ecevit liderdi, lider olmasındaki en büyük pay ise, kendisi olmasıydı. İçinden geldiği gibiydi, öyle olduğu içindir ki İsmet İnönü gibi tarihi bir şahsiyeti devirdi, Türk solunun en büyük oyunu aldı, tek başına olmasa da, hükümetler kurdu, başbakanlık koltuğuna oturdu. Planı, programı, kendince sağlam siyasi görüşleri vardı. Üzülecek, kızacak, biliyorum, ben Türkiye’nin en genç milletvekili oldum, şunu oldum, bunu oldum, talip olduklarımı da olacağım, iddia ettiklerimi de hayata geçireceğim, diyecektir, onu da biliyorum; yolu açık olsun, bir şey dediğimiz yok, ama, yine de, “Sarıgül, Ecevit’i aşmaz, hatta Baykal’a bile ulaşamaz” diyorum, kim bilir belki de yanılıyorum..
Niçin böyle söylüyorum?
Dedim ya, Sarıgül, en iddialı olduğu konuda, eksik. Örnekleri çoğaltmak istemiyorum, sadece hayranı olduğu Alman Sosyal Demokrat lider Willy Brand için, “Allah rahmet eylesin!” demiş olmasını hatırlatıyorum. Burası Türkiye ve halkı Müslüman bir ülke. Allah ve Resulü gayrimüslim olarak ölmüşler için rahmet dilenmesini istemez, sen tutar öyle olsa da ben Willy için “Toprağı bol olsun” demek varken, “Allah rahmet eylesin!” derim diyorsan, dersin olur, bu da senin dersin olur.
Mesut Yılmaz da bir televizyon programında bir yandan dine olan saygısını vurguluyor diğer yandan da tutucu ve bağnaz olmadığını anlatmak için, “Ama ben öyle cine mine inanmam” diyordu, o gün de, “ANAP’ı bitirse bitirse Mesut Bey bitirir” demiştik, çünkü Kur’an bize cinlerin varlığından bahsediyordu, müstakil sure bile vardı ve Mesut Bey bundan habersizdi, halk da Mesut Bey’e sandıklardan hayırlı haberler vermedi.
Diyor ki Sarıgül, “Milletvekilleri haftanın şu kadar günü seçim bölgelerinde olacak, iki gün de Mecliste!” Gerekçesi de, “Halkın içinde olmayan milletvekili halkın sorunlarını nereden bilecek!” Böyle bir şey dünyanın neresinde var? Halkın meseleleri iki günde bir değişir mi? Bir ilçe böyle yönetilebilir ama bir ülke bu mantıkla nasıl yönetilebilir?
Ali dayının ilaç alamaması ve Hacer teyzenin kömürsüz kalması ile Ankara uğraşacaksa, valinin, kaymakamın, il ve ilçe teşkilatlarının görevi ne olacak? Bakanlıklar ve Başbakan her vatandaşın sorunu ile tek tek mi ilgilenecekler? Diyelim ki 300 milletvekili var, 300 milletvekili beş gün halkın içinde dolaştılar ve ceplerinde üç bin vatandaş talebi ile geldiler, iki gün içersinde onları hangi bakan, hangi başbakan dinleyip de teker teker uğraşacak, var mı böyle bir şey! Yeni ve iyi bir şey söylüyorum diye, Türkiye’yi bakkal dükkanına çevireceğim, içinden çıkılmaz hale getireceğim, demek bu olsa gerek..
Hani yol kenarında oturan adama uzaktan gelen yolcu, komşu köyün adresini sorup, “Ben” demiş, “Kaç saatte varabilirim o köye?” Adamdan, “Bilmiyorum” cevabını alınca bozulup yürümeye devam etmiş. Öbürü arkasından bağırmış, “Üç saatte varırsın!”. Yolcu bunun üzerine, “Be adam” demiş, “Az önce niye söylemedin ki?” Cevap şu olmuş:
“- O zaman yürüyüşünü görmemiştim!”
Sayın Sarıgül’ün bir şeyler yapabileceğini umuyordum. Gerek salon toplantısındaki konuşmasını ve gerek Balçiçek’teki performansını seyrettikten sonra, bu yürüyüşle Sarıgül’un durağı iktidar değil, ana muhalefet bile değil hissi uyandı bende..
Evet, Sarıgül koşuyor ama, gözü kapalı...
Herhalde en çok sevinen Erdoğan olmalı!