Sarayını “Haçlı”ya emanet eden sultanın hikayesi
Ordusunu “tasfiye” edip, komuta kademesindeki “yetişmiş” subaylarının büyük bölümünü zindanlarda çürümeye terk ettikten sonra, vatan toprağının savunmasını NATO askerlerine emanet eden bir ülkenin vatandaşları olarak, hiçbirinize
yabancı gelmeyeceğini düşündüğüm bir hikaye anlatacağım bugün size...
***
Zaman: 1800’lerin ilk yarısı.
Mekan: Osmanlı coğrafyası.
Kahramanımız: 2. Mahmut.
***
Gençti...
Dinamikti...
“Kanlı” olmuştu ama nihayet “taht”ın tek sahibiydi.
Bu “iktidarın” uzun soluklu olabilmesi için seleflerini “devirmekle” kalmayıp canlarını da alan “ordu”dan kurtulması gerekliydi.
Devletin “köhnemiş yapısı” nı kökten değiştirmeye girişti.
“Modernleşme” gerekçesiyle, sicili “darbelerle dolu” Yeniçeri Ocağı’nı lağvetti.
Tam da bu sırada -hüküm sürdüğü coğrafyada hiç de sürpriz olmayan şekilde- Mora isyanı patlak verdi!
1835-1839 yıllarında Osmanlı ordusunda Müşâvir olarak çalışan Prusyalı kurmay subay Moltke’nin ifadesiyle “Türk Ordusunu dağıttığı için kendisini bahtiyar sayarken”, hiç istemeye istemeye, iktidarı için tehdit saydığı bir başka adresten, “güçlü bir orduya sahip olan” Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi.
***
Kavalalı yardım etti etmesine ama Suriye Valiliği karşılığında.
(Kestirmeden gideyim diye böyle yazdım. İşin aslı; Kavalalı’ya “İsyanı bastır Mora ve Girit Valilikleri senin olsun” vaadinde bulunan padişahın kendisiydi. Padişah sözünde durmayınca, Kavalalı “Madem öyle Suriye’yi verin bari” dedi.)
İsteği yerine getirilmeyince bu kez de “Mora isyanını bastırmakla görevlendirilen” Kavalalı isyan etti! Ordusu Osmanlı’yı bozguna uğrata uğrata Kütahya’ya kadar ilerledi!
***
Koskoca Osmanlı Sultanı, İngiltere ve Fransa’dan, onu, kendi devletinin valisinden korumalarını talep etti! Velakin, Mısır’da başlayıp Anadolu’ya ulaşan isyanın en büyük destekçisi zaten Fransa’ydı; iki ülke de “Osmanlı’nın can simidi” olmaya yanaşmadı.
***
“Osmanlıcılık” tutkalıyla birleştirilmiş(!), halifesi olduğu Müslüman coğrafyasının kendi kendini yöneten halklarından/eyaletlerinden birine karşı Haçlı’ya sığınmak zorunda kalmıştı!
***
Kavalalı’nın isyanı sırasında Nizip’te Osmanlı Başkumandanı Hâfız Mehmed Paşa’nın maiyetinde savaşan(!) Moltke, 7 Nisan 1836 günü Beyoğlu’nda yazdığı mektupta imparatorluğun içler acısı halini şöyle anlattı:
“Sultan Mahmud, Rusya’yı yardıma çağırdı. Tabii düşmanı ona gemileri, parası ve askeri ile yardıma geldi. O vakit dünya, 151 bin Rus askerinin padişah ve sarayını savunmak için Boğaziçi’nin Asya yakasındaki tepelerde ordugah kurması gibi garip bir olay karşısında kaldı.”
Moltke’ye göre Osmanlı artık güvenliğini ordusuyla değil ancak yapabileceği anlaşmalarla sağlayabilirdi.
Ki, “emri altındaki Mısır Valisi’nden kurtulmasını sağlayacak Rus yardımı” uğruna imzaladığı Hünkar İskelesi Anlaşması ile “Boğazlar Sorunu” nun kıskacına sürüklendi.
Sonuç:
Suriye’yi Kavalalı’ya kaptırmamak için Rusya’nın askeri himayesine giren Osmanlı, İngiltere ve Fransa’nın da müdahalesiyle sırf Suriye’yi değil, üzerine bir de Girit, Cidde ve Adana’yı kaybetti!
***
Bu olayın üzerinden iki asra yakın zaman geçti.
Osmanlı sultanının sarayını Rus ordusuna emanet etmesi neyse, bugünkü iktidarın vatan toprağını NATO’ya emanet etmesi o değil mi!
Ha Kadıköy’de konuşlandırılan Rus gemileri, ha Adana’da, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta konuşlandırılan Almanya,
Hollanda, ABD Patriotları; farklı mı?
Bugün de sınırlarında yarattığı Müslüman düşmanlarına(!) karşı kullandığı kalkanın markası Haçlı! (Tek kalkan olsa neyse, “savunma” ayağına girdikleri coğrafyada “hücum kıtası” na dönüşecekleri, gün gibi ortada.)
***
İzlediği dış politika yüzünden, “Osmanlı bekası” dediği ülkelerde “stratejik çukur”a düşen iktidarın, Osmanlı’yı tarihten silen hatalar zincirini tekrarlıyor olması ne büyük trajedi!
Madem dilinden düşürmüyorsun “ecdad”ı; akıbetinden ibret al bari!