Sapıklıkta buluştular
Ahmet Altan için “seks, şiddet, ölüm” üçgeninde buluştuğu İmralı canisi ile diyalog zemini yaratmak kolay. O katili, insani değerlerini kaybetmemiş yetmiş milyonla hangi ortak paydada buluşturabilirsiniz?
Ahmet Altan, Taraf’ta yayımlanan son yazısında “Barışa giden yolda Öcalan bir realite” dedi ve “Kürt tarafında en aklı başında açıklamaları yapanların önünde Apo geliyor. Barışın yolunu açmak için uğraşıyor” tezlerine destek verdi. Avukatları aracılığıyla kendilerine gönderdiği mesajları değerlendirerek İmralı canisinin “pazarlığa açık” tavrını “dayatma içinde olmadığını” vurguladı.
Ömrünü bulunduğu hücrede tamamlamaya mahkum, milyonlarca insan tarafından lanetlenmiş birinin ne dayatabileceğine inanıyorsa... O sözde liderin yakalanışı ve yargılanışı sırasında takındığı “davasını(!) satışa hazır”, ödlek tavrını hep birlikte gördükten sonra, “aciz bir yaratık” olduğu sesli, yazılı ve görüntülü olarak belgelendikten sonra, bizimle kuracağı tek diyalog biçimi çukurdan duyurmaya çalışacağı insaf yakarışları olabilecekken, Öcalan nasıl bir konumlandırma ile pazarlık yapılacak muhatap seviyesine getirilecek acaba?
Ve niye?
Ahmet Altan gibi “Aponun şu sırada samimiyetle barış istediğini” düşünseniz ne olur? Pişmanlık yasasından mı faydalandıracaksınız? Eve dönüşünü mü sağlayacaksınız? Topluma mı kazandıracaksınız?
Biz bu dünyada çekmediği bütün cezalarını öbür dünyaya, ilahi adalete devrettiğimiz bir cani ile ne için pazarlık yapacağız?
Altan’a sorarsanız “ortak çıkarlarımız” için!
Bizim bir bebek katili, terörist başı, cani, cellat, katil hangi sıfata layık görüyorsanız işte onunla nasıl bir “ortak çıkarımız” olabilir?..
Kişi kendinden bilir derler...
Hayatı seks, şiddet ve ölümden ibaret gören, kadınlarda fahişelik eğilimi olduğuna inanan, eşcinsel, ensest ve hayvanlarla cinsel ilişkiye hoşgörüyle bakan, günde sekiz-on kişiyi öldürmek isteyen, sado-mazohizmi benimseyen, sapıklıktan Taraf Ahmet Altan ile;
Hayatı seks, şiddet ve ölüm üçgeninde yaşamış, PKK itirafçılarının anlattıklarından anlıyoruz ki her kadında fahişelik potansiyeli olduğuna inanmış ve bu potansiyeli hayvani arzuları uğruna “marjinal fayda”ya çevirmekten geri durmamış, dava(!) arkadaşlarını seks kölesi olarak kullanmış, mağaralarda harem kurmuş, başka ne tür ilişkilere hoşgörüyle bakabileceğine dair fikir yürütmenin bile mide bulandırıcı olduğu, günde sekiz on kişiyi öldürmeyi istemekle yetinmemiş, yirmi beş yılda kırk bine yakın insanın ölümüne yol açmış İmralı’daki cani, diyalog için birçok ortak payda yaratabilirler kendilerine.
Ancak kendi kendine sözde ikonoklast roller biçen, “tabu yıkıcılık” adı altında insani, vicdani, ahlaki değerleri nişan alan Taraf güruh ile Türk milletini hangi ortak paydada buluşturabilirsiniz?
Daha önemlisi buluşturabilir misiniz?
Altan gibi, “Apo bugün yaşadığı koşullardan daha rahat koşullarda yaşayacaksa, İmralı’dan mesela bir çiftlik evine nakledilecekse ya da bir gün serbest bırakılacaksa” ihtimalleri uğruna, yani hem şehitlerimizin döktüğü kana, hem bağımsız Türk yargısının kararına ihanet pahasına, caniyi muhatap alacak (üzerlerine sifon çekilebilecek değersizlikteki maşalar, makbuz karşılığı çalışan işbirlikçiler hariç) kaç kişi bulabilirsiniz bu ülkede?
++++++
Unutulmaz olacak
Milli bayramların yayın akışını etkilemesine izin vermeyen TRT “tavizsiz” yayıncılık anlayışını “istikrarlı” biçimde sürdürüyor. TRT Genel Müdürlüğü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nda başlayan kararlı “pasif direniş”in 30 Ağustos Zafer Bayramında Radyo 1 aracılığıyla devam ettirildiği yönündeki haberleri yalanladı ve tek farkın “Arşivden toparlanmış yayınları kullanmaktansa güncel gelişmeleri de yansıtmaları” olduğunu belirtti. Güncel yayın yapmak isteyen bir kurum, o günün sıcak gelişmelerine ev sahipliği yapacak Anıtkabir’den yayın yapabilmek için gerekli olan akrediteyi yaptırmayı unutur mu?
Çarşı pazar dolaştıktan sonra eve döndüğünüzde “Tüühhh patatesi unutmuşum” demeye benzemiyor ki bu.
TRT’nin asli vazifesini unuttuğu her yeni gelişmenin, Türk yayıncılık tarihinin unutulmazları arasındaki yerini pekiştireceğine inanıyorum... TRT yönetiminin yanlış katsayısı, odatv’nin ifadesiyle “Yine mi TRT” dedirtmeyi başardı gerçekten.
++++++
Nerede o “kışlana dön” diyenler?
Yeminli asker düşmanlarından kaç gündür “Asker, seçilmiş sivillerin işine karışma; kışlana geri dön” çağrısı beklediğini söylüyor Kemal Öncü: “İstanbul’u 15 yıldır yöneten seçilmiş sivillerin imara açtığı ve ruhsat verdiği dere yataklarında insanlar selle boğuşur ve yardım umarken seçilmiş siviller selle boğuşan insanları suçlayıcı demeçler vermekle meşguldü. Seçilmiş sorumlu siviller süresi biten kurtarma helikopterleri sözleşmesini yenilemediği için havadan kurtarma çalışması yapılamadığı bildirilirken, askeri helikopterler mahsur kalmış insanları ‘Niçin dere yatağına ev yaptınız’ diye sorgulamadan kurtarma çabasındaydı.
‘Seçilmiş sivillerin işine karışmayın, vatandaşları selden kurtarmak sivillerin işidir, askerin değil, haddini aşma, işine bak general’ uyarıları ve yazıları aradım. Askerler Milli Eğitim’in görevini üstlenip sivillerin ihmal ettiği Güneydoğu’daki öğrenciler için lise ve üniversiteye hazırlık kursları açarken... Sağlık Bakanlığı’nın eksiğini gediğini kapatıp, binlerce insanı sağlık taramasından geçirip ilaç yardımı yaparken de beklemiştim ‘Asker, kışlana dön’ çağrısı yapmalarını, ama seslerini çıkarmadılar! Sahte demokratların, selden kaptığı bir çocuğu helikopterden salınmış halatın ucunda yaşama taşıyan askere ‘Kışlana dön’ diye çığlık çığlığa saldırmalarını bekledim kaç gündür!”
* Deniz Som / Cumhuriyet
++++++
Ceza, ya din tacirlerine kesilseydi...
Doğan Grubu’na kesilen vergi cezasının bir benzerinin daha önce büyük uluslararası bir bankaya da kesildiği ama sonra Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın vergi yasalarına aykırı bu durumu görerek cezayı kaldırdığını Eyüp Can’ın yazısından öğrendik.
O yanlış raporu yazan da Doğan Grubu’na kesilen cezaya temel olan raporu yazan denetçi imiş.
Tam da bu noktada normal gazeteler ile din tüccarı gazeteler arasındaki farka dikkat çekmek isterim.
Böyle bir şey onlardan birinin başına gelmiş olsaydı, şöyle bir manzara görecektik.
Cezaya esas olan raporu yazan denetçinin adı, soyadı, çocuklarının gittiği okullar, oturduğu evin adresine varana kadar her türlü detay sayfalara taşınacaktı.
Denetim elemanının büyük boy bir vesikalık fotoğrafı her gün gazetelerin birinci sayfasında yayımlanacaktı.
Denetçi hedef haline getirilecek, sokağa bile çıkamaz olacaktı.
Beğenmedikleri kararları veren yargıçlara, beğenmedikleri sanıkları savunan avukatlara, beğenmedikleri şeyler söyleyen subaylara daha önce ne yaptılarsa, aynı şeyi denetçiye de yapacaklardı.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
Gökçek’e referandum önerileri
“Başkent’in en değerli arazileri, Büyükşehir Belediyesi yöneticilerinin kurduğu kooperatife peşkeş çekilsin mi, çekilmesin mi?”
“Belediyenin kıt kaynakları, Başkan Bey’in oğlu oyalansın diye futbol kulüplerine aktarılsın mı, aktarılmasın mı?”
“Milyonlarca lira harcanarak Ankara’ya getirilen Kızılay suyunun hepsini Melih Gökçek içsin mi, içmesin mi?”
Ve son referandum:
“Melih Gökçek Ankara’yı yönetmeye devam etsin mi, etmesin mi?”
Melih Gökçek, sadece şu son öneriyi referanduma götürsün, kendisini “demokrasi kahramanı” ilan edip, Kızılay’a anıtının dikilmesini önereceğim!
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Biliyor musunuz ?
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin eylül ayı toplantılarına 454 dosya geldiğini, bunun 423’ünün İmar Komisyonu’na, diğerlerinin ise Bütçe, Hukuk ve Harita Komisyonu’na sevk edildiklerini, bu durumda meclisin selden ders almaksızın “imar tadilleri” görüşmelerini sürdüreceğini...
* Yalçın Bayer / Hürriyet
++++++
Harakiriye gerek yok
Japonya değil burası...
Kimseden harakiri yapmasını beklemiyoruz.
Alışığız, istiflerini bozmayacaklarını, istifa etmeyeceklerini de biliyoruz. Ama “Sprey yüzünden oldu, yok efendim buzullar eridi, dünyanın suçu” filan, ayıptır beyler.
Başta minik Dila... 30 küsur günahsız sel kurbanından utanmıyorsunuz, bari, Musa’nın yüreğinden utanın da, hiç olmazsa bir özür dileyin.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Kürtler açılıma karşı çıktı
Malatya’da, Kürt kökenli vatandaşların üyesi olduğu kuruluşlar adına avukat Hanifi Kartal tarafından yapılan açıklama şöyle: “Hiçbir siyasi parti; Kürtlerin, Türkmenlerin, Sünnilerin, Alevilerin ya da milletin herhangi bir unsurunun temsilcisi olamaz. Ortak-milli ana dil bir tanedir ve bu da Türkiye Türkçesinin İstanbul şivesidir. Devlet ile terör örgütü ilişkilerinde barış sözcüğü kullanılamaz. ”
Görüldüğü gibi... Bütün Kürtler PKK gibi düşünmüyor.
* Melih Aşık / Milliyet
Memleketi karış karış gezip de bir tane PKK’cı Kürt bulamayan Cengiz Çandar’a yine yol
görünecek gibi...
++++++
MİNİ YORUM
Kemal Çapraz anısına
Bir yıl geçmiş bile. Bu sürede kimbilir her birimiz, bir başka karışında bu vatanın, ne çok sevdiğimizi kurban verdik pisi pisine ölüme, hastalığa, cinayete, teröre, kazaya, belaya... Ve acaba kimbilir kaçına nasip oldu “hep iyi” anılmak. Tebessüm ve laf olsun diye olmayan “gerçek” bir özlemle. Hep önce milliyetçi, sonra gazeteci olmuş Kemal Abi, bunu, zor olanı başardı yokluğuyla. Ruhu şad, mekanı cennet olsun...