Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Şantaj mı?

Başbakan Erdoğan’a yönelik seni çıtır çıtır yerler şantajı memleketin sürüklendiği durumun da göstergesidir. Başkentte günlerdir devam eden MİT trafiği, gerçek hedefin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu ortaya koydu. Elindeki gücü ikinci, üçüncü şahıs veya kurumlarla paylaşmaktan nefret eden Erdoğan’ın kendisine çekilen reste nasıl karşılık vereceği merak konusu. Öfkelendiğinde refleks olarak hata yapmaya her daim müsait olan Erdoğan’ın son gelişmeler üzerine şu ana kadar açıklama yapmayışı, basından uzak duruşu bu öfke nöbetini bir kez daha teyit ediyor.
MİT’in başına bizzat Erdoğan tarafından atanan Hakan Fidan’ın çeşitli bahanelerle hedef seçildiği biliniyordu. Kelle vermem diyerek Fidan’a sahip çıkan Erdoğan’a resmen yapılan şantaj ne ilk ne de son.
Benim asıl anlamadığım, daha doğrusu anlamlandıramadığım ise hukukun hiçe sayılmasıdır. Türkiye’de Silivri Hukuku ve Habur Hukuku diye iki ayrı hukuk olduğunu sanıyorduk. Oysa bir de gizli koalisyon hukuku varmış... MİT yasal olarak Başbakanlığa bağlı da Genelkurmay kime bağlıdır. Söz konusu asker olunca Başbakanlıktan izin almaya gerek yok da MİT için özel yetkili mahkemeler Erdoğan’dan izin mi alacak; ne kadar intikam almayız dese de askerden intikam alınmasına ses çıkarmayan Erdoğan, MİT ile beraber intikam için sıranın kendisine geldiğini fark edince durumun vahametini anlamış görünüyor. Bugüne kadar dizginlerin kendisinde olduğunu zanneden iktidar, oluşturulmuş gizli koalisyonun günün birinde şantaj olarak kullanılabileceği ihtimalini hesaplayamamış olmalı. Gazetemizde Ahmet Takan günlerdir yazıyor. Çankaya hesaplarının Erdoğan’a meydan savaşı ilanı olabileceğini tahmin etmemiştim. Konuyu çok fazla uzatmaya gerek yok. Tayyip Erdoğan’ın hastalığı hesapta yoktu. Çankaya için aceleci davranma planları her şeyi alt üst etti. Okyanusun ötesindeki kurgucular, oyuncu değiştirmeyi kabullenmediği için maçın ortasında kural hatasını bile göze alıp tam saha pres yaparak galibiyete kilitlenmiş durumdalar. Maçın sonucu ne olur. Federasyon kural hatası yüzünden iptal kararı alır mı yahut hükmen mağlubiyet ilan eder mi gibi soruları bir kenara bırakıp asıl meselenin güvenlik olduğunun altını çizelim. Malumunuz kaset operasyonları ile siyaset şekillendirilmeye başlandı. İtibar infazı ile başlayan operasyonlar, ülke güvenliğinin sigortası askere yöneldi. TSK Komuta Kademesinin önemli bir bölümü hapishaneye tıkılarak ordunun mukavemeti kırıldı.
Sıranın istihbarata geleceğini istihbaratın içinde olanlar bile bilmiyorlardı. Bu yüzden ağır yumruk yemiş boksör gibi grogi durumuna düştüler. Her ne kadar kural dışı vuruş olsa da hakem saymaya başladı bile. Bu gidişle nakavt olma ihtimali de var; kenardan havlu atıp dövüşü bitirme seçeneği de... Ama heyecanla maça gelip avuç dolusu para veren seyirci maçın erken bitmesinden hoşnut olmayacak. Sonuç olarak Oslo’daki görüşmelerin kasetini basına sızdıranların arşivinde daha çekici kasetler de vardır. Önümüzdeki günlerde Oslo’daki kasetleri gölgede bırakacak yeni malzemeler piyasaya sürülebilir. Bu konuda kapalı kapılar ardında ciddi pazarlıklar yapıldığını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Suriye ve izin konusunda beklentileri yerine getirmekte geciken AKP uyarılıyor; hepsi bu. Küresel emperyalizmin marketinde son kullanma tarihi doldu gerekçesiyle raftan malı indirip ürününü satmaktan vazgeçerim diyor uyanık tüccar. Bu pilav daha çok su kaldırır. Girift ilişkiler yumağında düğümü yerli yapımcı çözecek değil ya. İthal arabulucuların taviz karşılığı gerginliğe çare formülleri hazırdır. Unutulmaması gereken ise tavizin tavizi doğuracağı gerçeği. Bakalım taviz konusunda hangi taraf bonkör. Yandaşların manşetleri önümüzdeki günlerde herşeyi netleştirmeye yönelse de bu kavga burada bitmeyecek. Neye niyet neye kısmet...
Oysa bugünkü yazıda Silivri notlarına niyetlenmiştim. Orgeneral Bilgin Balanlı’ya başsağlığı diliyor, Silivri notlarını önümüzdeki yazıya bırakıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları