Samsun’dan çıkma vakti!Samsun’dan çıkma vakti!
Cenaze evinde “düğün” düğün üstüne; Her gece ayrı bir şehirde karışıyor davullar zurnalara, darbukalar klarnetlere, dokuz sekizlikler, halaylara, horonlara; “şahitliklerinde”.
Ve fakat “bayram” iptal;
Yasımız var!
Türk Milleti’nin “Kurtuluş Savaşı” başlattığı günü “milli yas” kapsamına aldılar...
Serde “ya emsal teşkil ederse” korkusu olunca tabii;
Nasıl göze alsınlar!
O bir “tokat”ta sinen zavallı Somalı genç adam, o daha sağa sola bakıp da ne olduğunu anlamasına, kaybını, kaybedecek dolayısıyla da korkacak hiçbir şeyi kalmadığını idrake fırsat bulamadan vura vura ezilen, eğilen yaslı başlar aman, sakın, zinhar hatırlamasın “ecdadı”nın aynı yokluktan, aynı yoksulluktan, aynı çaresizlikten doğrulup da “düveli muazzama”ya kafa tutuşunu!
***
Beklemeyin boşuna;
Ben de kepenk indirdim bu 19 Mayıs’ta!
Bir “Gün Samsun’a çıkma günüdür...” yazısı daha yazamayacağım;
Bitti.
“Vatan elden gidiyor” a döndü “Samsun’a çıkma vaktidir” cümlesi de;
“Yalancı çoban”ın akıbetine uğrattı sonunda bizi!
Hoş, ne zaman desek sahiydi, gün o gündü de;
-Ee?
Peşimizden gelmeyenler de haklı kendilerince; gün o gün ise hani mücadele?
“Umudun” en kıymetli, en destanlaştırmaya uygun sembolünü de törpüledik elbirliğiyle.
Her sene bayraklar elimizde, andlar, marşlar dilimizde çıktık bir kere Samsun’a da...
Oradan, hooop, en kestirme yoldan doğru Ankara’ya!
Hani Havza, hani Amasya, hani Erzurum, Sivas, Sakarya!
İnanır mı sonra bu halk sana!
***
Mazeret çuvalla:
Satılmış medya!
Satılmamış mıydı mütareke yıllarında?
***
Gezi’ye “faiz lobisi işi” dedi, Soma’ya “Gezici işi”; hassas bünyelerimiz sarsılıverdi. Depresyondayız!
“Hasta” etti bu “dünya tarihinin en ahlaksız medyası” bizi!
Yatalım o zaman!
Mustafa Kemal’i “Atatürk” yapan her bir girişimi de “yasaya aykırı” değil miydi o devrin “hınk deyici başıları” na göre; “terör örgütü kuruyor” yazmıyorlar mıydı gazetelerinde?
“Çapulcu” ne ki, “haydut”, “eşkıya” diye hedef gösterilmedi mi? Evet haysiyet cellatlığı yapıyorlar; ürkütücü...
Peki Mustafa Kemal, “İdam! İdam! İdam” diye “cellatları” göreve çağıranlardan ürkmüş müydü?
***
Ama “yüzde 50’yi zor tutuyor evlerinde” ...
“Padişaha sadakatle bağlı, Mustafa Kemal denilen şakiye haddini bildirecek Anadolu halkı” nı da güya zor tutuyorlardı; kapıları açılınca gördük o “Anadolu halkı”nın istikameti hangi cephe!
***
Dikkat “yumruk” var!
“Azimli bir hükümet, ’Kuvayı Milliye’adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?” diye davetiye çıkaran vardı 1918’de de!
“Biz Kemal Paşa’yı takdir eyleyenlerdeniz... Amaaaa...” cılar yok muydu?
Vardı. “Gazetecilerle biraz fazla mülakat ediyor... Şahsi propagandalar yapılacak, siyasi maksatlar takip edilecek zamanda değiliz...” diyorlardı;
“Edepsiz”in o güncesiydi işte;
Üniformanı çıkar da gel!
***
Basına basıyorlar sansürü; gerçekleri yazamıyoruz!
Nerede öyle tatlı su kahramanlığı; “basının ağzına kelepçe, kilit, halka takmak” istemedi mi güya en istibdat karşıtı Damat Ferit de?
O gün de “hukuk” sorgulanmıyor muydu?
“Meskenime taarruz ettiler. Kutsal yerlere kadar girdiler. Kızımı sürüklediler... Mahkeme kararı da yoktu ellerinde...” diye feryat etmiyorlar mıydı insanlar?
“Anayasa var ise meskenin taarruzdan masum olması gerekir”di, ihlal edildi, kimse yatağında bile güvende değildi!
***
Satılmış-mış iktidar!
Hadi ya!
Pardon da, satılmamış olsaydı, başkentten, “devlet le yürütebilme imkanı olsaydı “mücadele”yi, ne diye kelle koltukta geçsindi Anadolu’ya; Mustafa Kemal de?
Ülkenin Başbakanı “Benim anlayışımda halk ve millet fikirleri yer tutmaz... Benim konepsiyonum; Türk mantalitesini kapsayamaz...” derken savaş sadece “işgalcilerle”miydi sizce?
***
“Milletin başı” olmak istiyor ya şimdi zatı şahane;
“Çık Samsun’a, kurtar milletin bahtı kara maderini” desek...
Bandırma’yı bulsa; “kaptan” ı kalmadı donanmada!
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” demeye heves etse mesela...
Ordusu zindanda!
Bir Yusuf’u var işte; bir bacak boyu menzili!
***
Ama sen yapabilirsin;
O Samsun’a çıkamayabilir ama sen çıkmalara doyamadığın Samsun’dan çıkabilirsin!
Cebinde dünyayı taşıyorsun;
Peşinde bir düşman torpidosu, etrafında ajanlar, gizlene saklana, şifreli telgraflarla teşkilatlandırılan milli mücadeleyi; yeniden verebilirsin...
Duvar yazılarından, dövizlerinden; hormonlu tavuk çiftliğine dönen twitter’da adınla sanınla açtığın hesaplardan fışkırıyor zekan...
***
Aksi halde...
Miyamoto Musaşi’nin, Malcolm X’in, Ho Şi Mingh’in, Kevin Garnett’in doğum gününü kutlar, Arabistanlı Lawrence’ı, Jacqueline Kennedy’yi, Philipp Bouhler’i, Hiroshi Yamauchi’yi ölüm yıldönümlerinde saygıyla anarız artık 19 Mayıs’larda...