Saltanat yahut cihan kavgası
"Divânü Lügâti't-Türk"te şöyle bir atasözü geçer: "Yir basrukı tağ, budun basrukı beğ=Yeri dağ, milleti beğ ayakta tutar." Evet, milleti bey (hükümdar/sultan/padişah) ayakta tutar, doğru ama bir şartla; adaletle hükmetmek şartıyla. Adaletle yönettikleri zaman dağların yeryüzünü ayakta tuttuğu gibi hükümdarlar da milleti ayakta tutar. Lakin zulme yöneldiler mi ülke, deprem sonrası şahit olduğumuz manzaraya döner, yani tarumar olur.
Maalesef geriye dönüp baktığımızda sultanlık, adaletten ziyade zulümle birlikte anılmaktadır. Şair Behiştî (ö. 1571) bir beytinde şöyle der:
"Saltanat özlersin ey dil zulme meylin var ola//Nice kan etmek gerek sen kim adın hünkâr ola."
(Ey gönül, sultanlık özlediğine göre zulme meylin var demektir. Ne kadar kan dökmen gerek ki adın sultan olsun.)
Dikkat ettiyseniz şair, sultanlığı zalimlikle, kan dökmekle eş değer görüyor.
Gerçekten de gerek İslâm tarihinde, gerekse bizim tarihimizde hükümdarların hayatı hep savaşla geçmiştir. Savaş demek bir bakıma ölmek ve öldürmek olduğuna göre şairin sultanlığı kan dökmekle bir tutması pek de haksız sayılmaz.
Peygamberimizin vefatından hemen sonra "Dört Halife"den üçünün suikaste kurban gitmesi, torunu Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da -maiyetindekilerle birlikte- şehit edilmesi, Haccâc-ı Zâlim'in (ö. M. 714) yüz yirmi bin kişiyi katlettirmesi bir yana, Kâbe'yi yıkmakta bile tereddüt etmemesi… Dökülen bu kanlar ve yapılan bu tahribat hep saltanat uğruna olmamış mıdır?
Bize gelince… Yahya Kemâl'in ifadesiyle asırlarca her yaz kuzeye doğru sefere çıkmışız:
"Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu."
**
Ölümsüz ve yıkımsız bir sefer olur mu?
Îlâ-yı kelimetu'llah için gittik oralara diyeceksiniz. Keşke Allah'ın adını yüceltmenin başka yollarını bulabilseydik. Yeryüzünü imar ve ıslah etmekle mükellef olan insanoğluna (bkz. Hûd sûresi, âyet: 61) sanırım bu daha uygun düşerdi.
Saltanat hırsı
Hırsların en büyüğü saltanat hırsıdır, derler. Makam-mevki uğruna insanların neler yaptığını, hangi kılıklara girdiklerini gördükçe bu söze hak vermemek elde değil.
Hz. Mevlânâ "Mesnevî"de meâlen şöyle der:
"Bir sofranın çevresine yüz kişi oturur, yemek yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığmaz."
Oysa çağlaya çağlaya akan nehirlerin denize ulaşınca sessizliğe bürünmesi misali baş olmak için birbirini yiyen kişiler de öldükleri zaman her şeyin boş olduğunu görüp barışırlar ama iş işten geçmiş olur. Fatih Sultan Mehmet (ö. 1481) ne güzel ifade etmiş:
"Çün ecel sulh ettirir âhir nizâı kaldırır//Pes nedir dünya için bu kuru kavgadan murat?"
Kuru kavga deyince aklıma geldi. 46 yıl bir cihan devletini yöneten Kanuni Sultan Süleyman (ö. 1566):
"Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır" dedikten sonra bize susmak düşer.
Yazımızı III. Selim'in (ö. 1808) şu mısralarıyla noktalayalım:
"Bâğ-ı âlem içre gerçi pek safâdır saltanat//Dikkat etsen bir kuru kavgaya câdır saltanat//Bu cihan devletine eyleme zerre tamah//Pek sakın İLHÂMÎ zîrâ bî-bakâdır saltanat."
ACZİMİN GİRYESİ:
BAŞKAN OLMAK
İki adam dünyaya sığmaz, baş olmak için birbirini yer,
Bir sofraya sığan yüzlerce kişi bakıp bu ne hırs böyle der.
(Li-müellifihî)