Sallama!
Önceliği özgürlük olan milliyetçilerin giderek sağcılaşmasına yıllardır anlam veremiyorum. Lafa gelince "Maturidi" icraatta "Eş'ari" zihniyet toplumumuzu bu hale getirdi. Milliyetçi akılcıdır. Dinbaz ise "nakilci"dir. Okuma ihtiyacı duymayan, tembel milliyetçiler "nakil"e kaptırmış kendisini. Araştırıp okumadığı için kaynak yok. "Şu böyle diyor"a sığınarak anlatılan her şeyin doğru olduğunu sanıyor. Günümüzde televizyon karşısında göbeğini kaşıyıp, çekirdek çitlerken seyredip, dinlediklerinin hepsini doğru sanıyor. O ekranlarda bir nevi "hipnoz" seanslarının gerçekleştiğinden haberdar değil. "Şu gazeteci böyle dedi. Bu profesör şöyle yazdı" bahanelerinin ardına sığınıp bol keseden ahkam kesiyorlar.
***
Sağcılaşmanın bir diğer unsuru da Abdülhamit takıntısı. Sırf solcular "Kızıl Sultan" dedi diye anti-tez geliştirip "Gök Sultan" yaptı sağ zihniyet. Abdülhamit'in 33 yıllık saltanatını elbette o günkü koşullarda değerlendirmek lazım. Evet, kızların okula gitmesini sağlamıştır. Teknik okulların açılması O'nun dönemindedir. Ama Osmanlı İmparatorluğu'nun en fazla toprak kaybettiği dönem de O'nun iktidarında gerçekleşmiştir. Akdeniz'i 'Türk Gölü' yapan donanma O'nun evhamları yüzünden Haliç'e zincirlenerek çürümeye terk edilmiştir. Devrin aydınlarını, vatanseverlerini sürgüne gönderip, hapseden de Abdülhamit'tir. "Vatan Yahut Silistre" diyen Namık Kemal'i Kıbrıs'a sürgün edip Magusa zindanlarına tıkmasının makul sebebi olabilir mi? Girit dahil Ege'deki 12 ada. 1911 yılında İtalyanların işgaline uğraması o 33 yıllık döneme rastlar. Balkan Bozgunu da... Tunus ve Cezayir'in elden gitmesi de... Hamaset yüklü nutuklar ile Osmanlıcılık sevdasına düşenler şu günlerde yine konuşuyor. Neymiş efendim "Sevr'i gösterip, Lozan'a razı edilmişiz... Burnumuzun dibindeki adalar Yunan'a verilmiş miş". Her şeyden önce 12 adaların İkinci Dünya Savaşı'nda İtalyanların yenilmesi ile 1947'de Yunanlılara verildiğini unutuyorlar.
Boşuna "Çok para haramsız, çok laf yalansız olmaz" dememiş büyüklerimiz. Şu günlerde "darbesavar"lar türedi. Metrekareye 5-10 "FETÖ uzmanı" düşüyor. Televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde "darbenin televolesi"ni yazanlar doğrusu prim yapıyor. Ne de olsa meydan boş. Salla babam salla... Kimileri darbecilerin infaz listesini yayınlarken kendisini de önemsetmek için öldürülecekler arasında gösteriyor. 15 Temmuz gecesi tutuklanarak cezaevlerine tıkılacaklarla ilgili yalan beyanlara bakıyorum da "içinde bir miktar doğru olan en tehlikeli yalan" sınıfına bile girmiyor.
***
Değerli büyüğümüz Muhittin Nalbantoğlu içinde bilgi ve belge olmayan değersiz kitaplar için, "kağıdı karalamışlar" yorumunu yaparak cehaleti suratlara tokat gibi indirmiştir. Bir kaç gündür sosyal medyada "Darbenin Kabine"sinden bahsediliyor. İster istemez göz attım. Bir numaradan sonuncusuna kadar hiç birine inanmadığım gibi "bu kadar da sallanmaz ki" diyebildim. Bir taraftan FETÖ ile mücadele, diğer taraftan FETÖ ile yıllarca ortaklık yapmış olan AKP iktidarını korumaya kalkışma, hinliğin ötesine gitmez. Hiç olmazsa AKP'ye ve Erdoğan'a en yakın yazarları milletvekillerini dinleyin. Örneğin Ömer Turan'a, Metin Külünk'e kulak verin. Darbecilerle el altından iş tutup, Erdoğan'ın devrilmesinden sonraki ittifakı açığa çıkaran bilgileri yazın, tabii yüreğiniz yetiyorsa...
Darbenin izlerini silmek, delilleri karartmaya yönelik kirli bilgilere asla inanmayın. Ve "Yetti be, sallama!" tepkisini gösterin de hadlerini bilsinler.