Saldırgan Çipras...
Hafta içinde Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daveti üzerine ülkemize geldi. Erdoğan, sarayda yapılan ve 2 saat 15 dakika süren basına kapalı görüşmeyle ilgili olarak temel meselelere girmeden genel ifadelerle yetindi, açık bilgi vermekten kaçındı. Ruhban Okulu'nun açılması için; "1971'de orası kapandı. Sayın Çipras ve önceki başbakanlar gündeme getirdiler. Ben kendilerine sadece Batı Trakya'daki müftüler meselesini önlerine koydum. Siz de şu işi çözün, biz bu işi çözeriz. Sıkıntı yok dedim..." şeklinde konuştu. Lozan'a göre Müftülerin seçimi, aynen Patriğin seçimi gibi ilgili cemaatlere ait bir haktır. Yunanistan, Türk azınlığın bu hakkını ortadan kaldırıp, Müftüyü kendisi atıyor. Buna karşılık Patriği Rumlar seçiyor. Üstelik Lozan'a ve Anayasamıza göre egemenliğimizi hiçe sayarak, fiilen ekümenik (evrensel) olmuş, devlet içinde devlet gibi hareket ediyor. Konfederal devlet yapısıyla yurt içinde ve dışındaki kilise ve Patrikhaneleri yönetiyor. Temsil ve yönetim, devlet demektir. Ruhban Okulu'nun açılması Müftülerin seçilmesinin karşılığı değildir.
Ruhban Okulu açılamaz. Hem Lozan'a, hem de Anayasamıza göre mümkün değil. Fiilen ekümenik olan Fener Patrikhanesi; yurt dışındaki patrikhane ve kiliselerden gelecek öğrencilerin Ruhban yüksekokulunda teorik ve ruhi eğitimi ile keşiş ve rahibe yetiştirmek istiyor. Bu talep; Lozan md. 40 ve uluslararası azınlık sözleşmesi hükümlerine göre, azınlıkların böyle bir hakkı yoktur. Anayasamızın 24'üncü maddesine göre ise, din eğitimi ve öğretiminin devlet gözetimi ve denetimi altında olacağını emredilmektedir.
Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliği ve haysiyetiyle doğrudan ilgili böyle bir düzenleme için "sıkıntı yok" demesini anlamak mümkün değildir.
Türkiye'ye Başbakanlığının 4. yılında 4. defa geldiğini hatırlatan Çipras, "çok samimi ve açık bir görüşme yaptık... Pozitif bir hedef oluşturmayı başardık" dedi. Üst perdeden konuşmasına bakınca Çipras'ın görüşmelerden çok mutlu olduğu anlaşılıyor. "Pozitif bir hedef oluşturmayı başardık" ifadesi, belki de varılan sonucun özü gibidir.
Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz sorunları ile FETÖ, PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerine sığınak olmada kazanç hanesi bir hayli kabarık görünüyor. Kıbrıs'ta "Kıbrıs müzakerelerini destekledik. Çözüme çok yaklaştık. Güvenlik konusunda ciddi başlıkları da açma fırsatı bulduk." cümleleri, endişelerimizin teyidi değil mi? Özellikle Mustafa Akıncı döneminde, adım adım uçuruma gidiyor. Şubat 2017 İsviçre görüşmelerinde, Türklere yaşayacak toprak bırakmayan haritanın masaya konması, 100 bin Rum'un Türk tarafına yerleşmesi ve halkların eşit egemenliğinden vazgeçilmesi "çözüme çok yaklaşmak" değil midir? Daha vahimi, Kıbrıs'ta Türk varlığının yegâne teminatı olan Zürih-Londra'da imzalanan Garanti ve İttifak antlaşmalarının müzakereye açılması, sulandırılarak zaman içinde yok edilmesi, Rum-Yunan ikilisi için "Güvenlik konusunda ciddi başlıkları da açma fırsatı bulduk" anlamına gelmiyor mu?
Çipras'ın bu sözlerine karşılık Erdoğan'ın birey eşitliği anlamına gelen "Kıbrıs Türklerinin eşitliği, temel parametre olmalıdır" ifadesi kabul edilebilir mi? Türk tarafının parametresi, Denktaş'tan beri "Halkların egemen eşitliği" idi. Acaba Erdoğan'ın kastı böyle değildi de medya mı yanlış yazdı? Bekledik 5 Şubat'taki ifadeler tekzip edilmedi.
Çipras'ın "müjdeleri" burada da bitmiyor. Aynen şöyle: "Federal Kıbrıs Cumhuriyeti, AB'nin normal bir üyesi olarak var olmalı. Tabii ki, geçmişte yapılan bazı hataları tekrar etmekte fayda yok." Bu sözler bize yabancı değil, 29 Temmuz 2005'te AB hazırladığı, 1963 Ankara Antlaşması'nın eki olan protokolü hükümete imzalatmıştı. Ek Protokol, Güney Rum Yönetimi dediğimiz, AB'nin "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tanıdığı (1960'daki Kıbrıs Cumhuriyeti) AB üyeleriyle olduğu gibi Rumlarla ilişki kurup tanımamızı öngörüyordu. Allah'tan TBMM'de onaya sunulmadığı için geçerli değil. Bir diğer husus ise, Rumlarla yapılacak bir federasyon anlaşması, AB'nin birincil hukuku sayılmazsa, AB'nin 4 özgürlük dediği serbest dolaşım, yerleşim, mülk edinme, iş yapma ilkelerine göre KKTC, Rumların işgaline uğruyor. Türkleri koruyan düzenlemelerin tamamı geçersiz hale geliyor. Toplumlararası görüşmelerde (son dönem hariç) Türk tarafı bu konularda hassas davrandığı için, Çipras, bize yabancı gelmeyen "Tabii ki, geçmişte yapılan bazı hataları tekrar etmekte fayda yok." sözlerini edebiliyor.
Çipras "Ege'de ihlallerin arttığını gözlemledik, hava sahasında ihlalde önemli artış tespit ettik" diyerek Türkiye'yi suçluyor. Sözlerini, "Ege'deki gerginliği azaltma konusunda hemfikir olduğumuzu gördük. İki ülke savunma bakanları arasındaki görüşmelerde bu adımlar devam edecek." şeklinde tamamlıyor.
Nedense Erdoğan bu haksız suçlamalara cevap vermiyor. Demiyor ki, "18 adamızı işgal ettiniz. Üzerinde kilise ve askerî garnizon kurdunuz. Ege adalarını silahlandırdınız. Kara sularınızı tek taraflı 12 mile çıkardınız. Hava sahasında ihlaller arttı iddianız doğru değil. Çünkü oralar Uluslararası hava sahasıdır."
Gerçekten, dünyaya meydan okuyan Erdoğan, sıra Yunan-Rum ikilisine gelince sesi çıkmıyor. Bilen varsa lütfen açıklasın.