Sakalından utan!
Murat Belge’nin Gebze’deki tecavüz cinayetini “milliyetçilik” ile ilişkilendirmesi Güneş yazarı Rıza Zelyut’u çileden çıkardı...
Avrupa devletlerinin ve bu devletleri yöneten siyasal modelin milliyetçilik üzerinde yükseldiğini bilince, Avrupalı insanın davranış biçimini de kolayca anlarız. İngiliz, İngilizliği ile; Alman, Almanlığı ile övünür. Bu insanlar; toplumsal düzenlerini eleştirseler bile sorunu getirip kendi milletlerini aşağılayacak biçime sokmazlar.
Ya Türk aydını ne yapar?
En küçük bir olayda suçu getirip Türk milletine yıkar. İnanmazsanız Gebze’de bir manyağın tecavüz edip öldürdüğü İtalyan Pippa Bacca olayına bizim sakallı profesörlerin nasıl yaklaştığına bakın.
Bunlardan birisi olan Murat Belge geçen gün Radikal’de yine olayın gerçek nedenini saklamış ve işi yine ’milliyetçilik kızıştırması’na ve ’Devlet kademesinde önemli yeri olanlar’a bağlamış.
Murat Belge denen bu tiplerin temel özelliği bellidir: Kendi milletlerine düşmanlık... Kendi milletini aşağılayarak kendi içlerindeki aşağılık duygusunu ödünlemeye çalışmak. Orhan Pamuk gibi yazarların da dahil olduğu bu tiplerin psikolojik yıkıntılarını; Avrupa ve Amerika’dan gelen esintiler derinleştiriyor. Bunlar; ’demokrasi, insan hakları, özgürlük’ gibi çağdaş insanın çok önem verdiği değerlerin arkasına saklanıyorlar. Bu vakıf ve derneklerin büyük bölümü de Amerika’dan, Avrupa’dan besleniyor.
İnsan yakanlar
ne olacak?
Murat Belge, sakal uzatınca dede sayılacağını sanıyor ama o sakaldan keçilerde de var.
Bir manyağın suçunu; Türk’e ve Türk milletine yıkmak için dansözlere taş çıkartan yorumlar yapan Bay Belge’ye soruyorum: Almanya’da her gün birkaç Türk’ü yakanlar ne oluyor? Hem de bu kundakçı katillerin arkalarında koskocaman bir tarih ve hızla yayılan ideoloji olduğu halde onları neden Almancılıkla suçlamıyorsun? Avrupa sokaklarında Türkçe konuşmayı bile yasaklamaya kalkışan çok demokrat, çok insan hakçısı adamlarına neden söz söylemiyorsun?
Ve şu Sivas’ta aydınları, sanatçıları cayın cayır yakanları ne yapacaksın? Onlar da mı milliyetçiydi?
Biliyorum ki o tarafa da laf edemezsin. Çünkü işin ucu vara vara çok sevgilin olan AKP’ye varır; hatta Avrupa Birliği’ne dokunur.
Liberal aydınların pazarlandığı borsada şu sıralar korumasız kalmış Türk milletine küfretmek çok verimli bir iştir. Küfret bayım küfret...
Bu milletin dürüstleri değil hainleri el üstünde tutuluyor; devam et!
+++++
“Çıktık Açık Alınla” AKP’ye hayırlı olsun
Bir şey bir şeye çok benzerse insan ister istemez bu benzerliklerin çetelesini tutuyor
Onuncu yıl marşı AKP’ye hayırlı olsun. Gençlik Kolları kongresinde AKP’li gençler bu marşı söylediler. Durum çok etkileyici idi. Çünkü marşın içinde “Türküz”, “Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi” gibi sözler geçiyordu ve o sırada Başbakan içeri giriyor, merdivenden iniyordu.
Başbakan ve Bayan Erdoğan dahil, hepsinin boyunlarında kırmızı beyaz atkıları vardı. Bu atkıların üstünde galiba Türklük sembolleri de vardı. Hadi hayırlısı!
***
Ben tahmin etmiştim ama. Önce her türlü kongre ve toplantıdaki ay yıldızlı bayrakların sayısı arttı. Hatta bazen ampulün yerini aldı bu bayraklar. Şimdi çıktık açık alınla. Ulusalcıların taktığı atkılar... Sıra herhalde millî egemenlik mitinglerine geldi.
Bakmayın siz “ulusal egemenlik mitingi sönük geçti” diyenlere. Bu mitinglerden AKP’liler çok etkileniyor. İnsanların neşesinden, kararlılığından, üç dört saat ayakta durarak aynı performansı muhafaza edebilmelerinden. Bu tasavvufun, köklerimizde oluşturduğu dayanıklılık, tahammül, sabırı çağrıştırıyor bende. AKP’li gençlerin de bu performansı gösterebileceklerinden eminim. Ondan sonra, toplu halde, Anıt Kabir ziyaretine sıra gelir herhalde!
***
İnsan, gençleri o kadar neşeli görünce seviniyor. AKP’li gençler de çok sevimli hareketlerle rock dansı yapıyorlardı trübünlerde. Hatta o kadar kendilerini kaptırıyorlardı ki dansa, biri bir ara düştü, sonra yeniden kalkıp dansa devam etti. İşte burda biraz fark var. Millî Egemenlik veya cumhuriyet mitinglerinde rock dansı yapılmıyor her nedense. Gençler aşka geldiler mi, mitingin sonuna doğru halay çekiyor, Ankara Zeybeği, Bengi filan oynuyorlar.
AKP’li gençler çok büyük bir coşkuyla partilerini öven marşlar, şarkılar söylüyorlar.Sözlerini pek anlamadım ama hareketlerinden öyle anlaşılıyordu. Milli Egemenlikçilerin, partisi olmadığından, onlar genellikle kahramanlık türküleri falan söylüyorlar. Çanakkale İçinde’yi, Ankara’nın Taşına Bak’ı, Annem beni yetiştirdi’yi, Sarı Saçlım Mavi Gözlüm’ü, Kiziroğlu’yu, AKP’li gençler, repertuarlarına böyle şarkılar alırlarsa etkilerinin daha da artacağını sanıyorum. Hele o marş bandının sonlarına doğru biri var ki çok etkileyicidir. Tavsiye ederim.Biz eskiden bunu çok söyledik.
“Dünyalara bedeldir mah cemâlin
Allahıma emanettir Kemalim”
***
Haaa, en büyük fark da şu. Niye farkları ve benzerlikleri yazıyorsun diyenlere önce şu cevabı vereyim; Bir şey bir şeye çok benzerse insan ister istemez bu benzerliklerin ve benzemezliklerin çetelesini tutuyor.
“Milli egemenlik” çiler kürsülerden dış güçlerin çevirdiği oyunları, Türkiye’ye kurdukları tuzakları, Türk tarımının, sanayinin, topraklarının içine düşürüldüğü açmazları anlatan kürsü konuşmaları yapıyorlar. AKP’liler de böyle konuşmalar yaparlarsa etkilerinin daha da artacağından eminim. Kapatma dâvâsına bile faydası olur. Erbakan Hoca son seçimlerde “Türkiye’nin var olmakla yok olmak arasında çok tehlikeli bir çizgide bulunduğunu söylemişti. Bundan da bahsedebilirler mesela. Türk bağımsızlığı ve milli egemenliği üzerinde durabilirler.”
“Ne ABD ne AB tam bağımsız Türkiye” sloganları da atabilirler. Bu lâf Atatürk’ündür. O bunu İstiklal-i taamme olarak dile getirmişti. Atatürk Onuncu Yıl Marşı’nda da “Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan” olarak yer almıştır. Madem Onuncu Yıl Marşı’nı o kadar seviyorsunuz...
* Afet Ilgaz / Milli Gazete
++++++
Ramses, Erdoğan ve Bayramoğlu
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) eski başkanı Ali Bayramoğlu şimdi AKP milletvekili.
Arkadaşım Saygı Öztürk geçenlerde önemli bir habere imza atıyor.
Bayramoğlu’nun gümrüksüz çay ithal ettiği ve bunu piyasaya yasa dışı sürdüğü iddiası ile hakkında soruşturma açıldığını bildiriyor.
Bayramoğlu ve avukatları soruşturmayı iftira olarak niteliyor. Başbakan Erdoğan da, durumu incelemek üzere, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu görevlendiriyor.
Milattan 300 yıl önce Mısır Firavunu Ramses’in sadrazamı hakkında yolsuzluk iddiasıyla soruşturma açılıyor.
Sadrazam Ramses için çok önemli, üstelik onu canı kadar seviyor. Görmek için yanıp tutuştuğu halde, “yargıyı etkilerim” düşüncesiyle, soruşturma sürerken, Ramses sadrazamı asla görmüyor. Uykuları kaçıyor, yine de görmüyor. Ancak, soruşturma sonrasında, sadrazamı ilk ziyaret eden yine Ramses.
Tayyip Erdoğan Katar’a resmi ziyarette bulunuyor.
Erdoğan’a Katar’da eşlik eden milletvekilleri arasında kim var? Hakkında soruşturma yürütülen Ali Bayramoğlu.
Bayramoğlu suçlu mu, değil mi, elbette bilmiyorum.
Yanlış anlaşılmasın, Ramses ile Erdoğan’ı karşılaştırmak aklımdan bile geçmiyor.
Nerede o lüks, o şans nerede? Sadece Milattan önce 300’de Mısır’da ve Milattan sonra 2008’de Türkiye’deki zihniyeti sergiliyorum.
Ramses, kararı etkilerim, kaygısıyla sadrazamını görmüyor. Erdoğan, o milletvekilini kanatlarının altında Katar’a götürüyor.
İbretle izliyorum.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
+++++
Hürriyet
Yılmaz Özdil
Spekülatör
“Gölge boksu” nu çok seviyoruz.
İşler sarpa sarınca, hemen görünmeyen bir rakip ilan ediyoruz, ha babam ona vuruyoruz... Mesela, “spekülatör!”
**
Bakın, pirinç kayboldu ortadan...
Spekülatör aşağı.
Spekülatör yukarı.
“İyi de kardeşim, kimdir bu spekülatör?” desen... Cevap yok.
**
“Faili meşhur” suçlu!
**
Halbuki... Spekülatör dediğimiz kişi, “legal ticaret” in uyanık bir oyuncusudur.
Zengindir, kurnazdır.
Risk yaratmaz.
Risk alır.
Bakar ki, kuraklık var... “E bu durumda ürün az olur, ben paramı pirince gömeyim” diye düşünür.
Devlet uyursa, ürün az olur.
Spekülatör voliyi vurur.
Devlet uyumazsa, ürün az olmaz.
Spekülatör batar.
**
Kuraklıktan değil...
Salaklıktan para kazanır.
**
Yani, soru şudur:
Spekülatör, “kuraklık var, ürün az olur” diye düşünüp parayı pirince gömerken; ilgili koltuklarda oturan arkadaşlar ne iş yapar?
**
Pirincin az olacağı biline biline, devlet bazı spekülatörlere pirinç satmış mıdır? Ne kadar satmıştır? Kaçtan satmıştır? Niye satmıştır? Pirincin az olacağı biline biline, spekülatöre pirinç satmak, spekülasyon mudur, manipülasyon mudur?
**
Tarımı küçült.
Çiftçiyi gebert.
Mazota geçir.
Vurgun ortamı yarat.
Sonra “spekülatör kötü” de.
Var mı öyle?