Sahte bir efsane: Yılmaz Güney
Bu hafta gazetelerin birisinde çıkan bir habere göre Siverek’te Yılmaz Güney’in bir heykeli dikilmiş ya da yenilenmiş. Türkiye’nin gerçek kahramanların tartışmaya açıldığı, İstiklal Harbi sırasında ihanet edenlerin kutsanmaya başladığı bir dönemde Yılmaz Güney’in heykelinin dikilmesi/ yenilenmesi hiç şaşırtıcı değildir. Kimdir aslında bu sol entelektüel çevrelerin üzerine toz kondurmadıkları Yılmaz Güney aslında katil, lümpen bir bölücüden başka bir şey değildir.
Sinema sahnelerinde çok cesur adam, delikanlı rollerini kesen bu adam gerçek hayatta silahsız bir insanı, Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu’yu soğukkanlı bir şekilde katleden bir katildir. Çok cesurca bir iştir ya silahsız bir insanı katletmek, işte Yılmaz Güney denilen sahte efsane böyle bir adamdır. Neden ise bu cinayet unutturulmaya hatta haklı gösterilmeye çalışılır. Bu konuyu yıllar önce konuştuğum bir köşe yazarının bu cinayeti nasıl izah etmeye, önemsizleştirmeye çalıştığını görünce çok şaşırdım.
Yılmaz Güney sadece bir katil değil aynı zamanda tam bir lümpendir. Hem de nasıl lümpen. Vatan gazetesinde 10 Mart 2011’de “İşte ateşli aşkın resmi” adlı haberde şunlar anlatılmaktadır. 1966’da “Eşrefpaşalılar ” filmini çevirirken Yılmaz Güney Nebahat Çehre’nin başına bir bardak koyuyor ve kafandaki bardağa ateş ederek kıracağım diyor. Nebahat Çehre korku ile yalvarıyor. Yine de Yılmaz Güney 20 metreden ateş ederek Nebahat Çehre’nin başındaki bardağı vuruyor. Bu makul, medeni, normal bir insanın davranışı mı? Yoksa tam bir kontrol dışı, mafyatik , psikolojik sorunlu adamın davranışı mı? Bu Güney’in çok görünmek istediği entelektüel adam duruşuna uygun mu?
Yine basında çıkan haberlere göre Yılmaz Güney, bir başka sefer, Nebahat Çehre’ye bir neden ile kızıyor ve sürdüğü araba ile Nebahat Çehre’ye vuruyor. İnanılır gibi değil ancak bazı sol çevrelerin ve sol entelektüellerin idolleştirdikleri adam işte böyle bir adam.
Tabii sadece bu da değil. Yılmaz Güney aynı zamanda bir bölücü. Söylediklerinin PKK’nın söylediklerinden hiçbir farkı yok. Ancak Yılmaz Güney’in bölücülüğü sanki lümpenliğini ve katilliğini örtmeye çalışan bilinçli seçilmiş bir sos intibaı bırakıyor. Çünkü Yılmaz Güney’de kendi lümpenliğinin farkında olan bir adamdır. Eğer bölücü Kürtçülük üzerinden bir siyasal söylem geliştirir ise hem kaçıp saklandığı Avrupa’da daha iyi destekleneceğini hem de sol çevrelerde saygınlık kazanacağını düşünmüştür. Doğrusu bu hesaplamasının yanlış olmadığı ortaya çıkmıştır.
Gelinen noktada Türkiye’de saygın olan her şeyin tartışmalı bir hale getirildiği düşünülür ise Yılmaz Güney’in heykelinin dikilmesi yada yenilenmesi de çok şaşırtıcı değildir. Zamanın ruhuna uygundur. Selahattin Eyyübi’nin mi heykeli dikilecektir böyle bir zamanda? Tabii ki hayır. Heykeli dikilen bir katil, lümpen ve bölücüdür. Zamanın ruhu buna uygundur.