Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sahibinin sesi veya Türk düşmanlığı

Talihsiz bir şekilde “Ergenekon” adı verilen dava ve kovuşturmayı yönlendirme gayretleri, “canla-başla” devam ediyor. Toplum, bilerek veya bilmeyerek adeta çıldırtılmak isteniyor. Akla, vicdana aykırı, yere göğe sığmaz yayınlar yapılıyor, psikolojik harekâtın her kuralı uygulanıyor. Bunu yapanlar ve yaptıranlar içeride mi, dışarıda mı, her iki yerde mi, karmakarışık bir durum.
Hemen söyleyelim ki, bu dönem er veya geç bitecektir. Ama nasıl biterse bitsin, milletimizin kötülüğünü isteyenler hariç, bundan kârlı çıkan olmayacaktır.
Ergenekon deyince, kırk kafadan ses çıkıyor. Bazıları neredeyse, Ergenekon Destanı’nı da yargılayacak. Bu ne bitmez tükenmez öfke ve kinmiş?

* * *

Daha önce de yazmıştık. Şu “Ergenekon” meselesini özetleyelim. Konuyu iki ayrı bölümde ele alalım. Birincisi yargı safhası. İkincisi, yargılamayı çığırından çıkarma ve devlet düşmanlığına dönük psikolojik kampanya safhası.
Yargı safhasını, özellikle hukukçular ciddi şekilde tartışıyor. Özetlersek, öncelikle gözaltına alma, ev ve işyerlerinin aranması, delillerin toplanması ve kişilerin emniyete götürülmesi sırasında hukuka aykırı davranışlar ağır bir dille tenkit ediliyor. Sonra; gözaltına alınacak kişilerin günler öncesinde medyada teşhir edilmesi, toplanan ve gizli kalması gereken bilgi ve belgelerin, yayımlanarak kişilerin peşinen suçlu ilan edilmesi, gözaltına alınan ve sorgulaması yapılan kişilerin neyle suçlandıklarını tam olarak bilmesi, delillerden değil de kişilerden delillere gidilmek istenmesi, sorgulamalarda suçlamayla doğrudan ilgisi olmayan konuların sorulması, kişilerin hemen tutuklanıp uzun süre cezaevinde tutulması, iddianamelerin bir türlü hazırlanıp davaların açılmaması, tutuklamaların cezalandırma mahiyeti kazanması, ölümcül derecede hastalananların bile tahliye edilmemesi, birbiriyle ilgili olmayan kişilerin ve olayların aynı dosyada birleştirilmesi, böylece yargılamanın neredeyse imkânsız hale getirilmesi, davanın açılmasına sebep olan kişilerin sanık bile olmaması ve halen ifadelerine başvurulmamış olması gibi hukuka aykırı tutumlar tenkit ediliyor.
Kısaca hukuksuzluktan ve eziyetten şikâyet ediliyor.

* * *


Bu davayı fırsat bilip, TSK ve devleti hedef alan kampanyalar ise daha da önemli. Bunları özetlersek:
İki kutuplu dünya döneminde, NATO stratejisi şöyle: Muhtemel bir savaşta NATO güçleri yenilirse, ilk işgale uğrayacak olan Türkiye ve Batı Avrupa ülkeleri olacaktır. Buna karşı işgalci Varşova (SSCB) güçleriyle mücadele etmek üzere direniş örgütü kuruluyor. İtalya’da mafya ve mason locası, direniş örgütünü ele geçirip, karanlık işlerde kullanmaya başlayınca, ortalık karışıyor. SSCB her ülkedeki yandaşları ile bunu fırsat bilip bir karalama kampanyası açıyor. Batı Avrupa ve Türkiye’deki direniş örgütlerinin İtalya’daki gibi “Gladyo” olduğu, karanlık işlerde kullanıldığı propaganda ediliyor. Bu yıpratma çalışmaları SSCB’nin dağılmasına kadar devam ediyor.
1990’da Sovyetler Birliği dağılınca, ABD bu örgütün tasfiyesini düşünmeye başlıyor. 1995’ten itibaren de, Türkiye’ye SSCB dağıldığına göre bu örgüte de ihtiyaç kalmadı, tasfiye edilmeli diyor. NATO kanalıyla askerler üzerinden yürütülen bu istek kabul görmeyince siyasi kanallara yöneliyor. 5 Kasım 2007’de Bush-Erdoğan mutabakatı yapılınca, “Ergenekon” üzerinde anlaşma sağlanıyor. Bunu da Fehmi Koru duyuruyor. ABD bu örgütü niçin istemiyor? Belli değil mi? Irak’ı işgal etmiş, elinde bir harita var, kapı kapı dolaşıyor. Büyük Ortadoğu Projesi’nin bu haritasına göre Türkiye dahil bölgemizdeki devletlerin sınırlarının değişmesi gerekiyor. ABD bu yolda en büyük engel olarak bu örgütü görüyor.
Bilebildiğimiz kadarıyla bu örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlıdır. MİT gibi kanunla kurulmuştur, mevzuatı da bu kanuna göre düzenlenmiştir. 1970’li yıllarda SSCB’nin yıkıcı propagandasıyla bir ölçüde yıpratılmıştı, bu dönemde de bu yıpranma devam ediyor. Tabii dış çevrelerin hedefinin, bu direniş örgütünden hareketle TSK’yı da güçsüzleştirmek olduğu unutulmamalıdır.
Bu gerçeği görmek için medyamızdaki 2. Cumhuriyetçilere bakmak yeterlidir. Dün SSCB’ye, bugün Haçlılara hizmet. Değişmeyen ise, Türk düşmanlığı.

Yazarın Diğer Yazıları