Sağlık sisteminde neler oluyor?

Türkiye''de sağlık sisteminin ne halde olduğunu anlatmama gerek yok herhalde.

Pandemide ve sonrasında bütün yük doktorların üzerine bindirildi. Kimse sorumluluk almazken onlarca yetişmiş doktoru ya yurt dışına kaçırdık ya da mesleği bırakmalarına neden olduk. İntihar vakalarına hiç girmiyorum bile...

Gerektiğinde canla başla çalışıp 18 saat mesaiye kalan doktorların da olduğunu hatırlatarak söylüyorum, bu insanların çoğuna devlet iki asgari ücret kadar bile maaş veremiyor.

Bakın devletlerde, devletin ayakta durması için bazı meslek gruplarına milyonlarca lira harcanır. Savaş pilotluğu bunlardan biridir mesela. Her bir bordo bereli asker böyledir. Doktorluk, öğretmenlik, mühendislik vb. stratejik meslekler olduğu için devlet bu meslekte yeterliliği olan vatandaşlara ihtiyaç duyacağı için eğitimlerini de üstlenir.

Bu eğitimler ne kadar başarılı ne kadar başarısız, o ayrı bir tartışma konusu ancak bugün milyonlarca lira harcamamıza rağmen yetiştirdiğimiz doktorları artık meslekte tutamıyoruz.

Bir okurum bana ulaştı.

Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Sabahattin Gazioğlu Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi Çocuk Onkoloji Kliniği''nin kapatıldığını anlattı. Sebebi ne biliyor musunuz? Doktor olmaması...

Bölüm başkanının kalp ameliyatı olması sonrasında gelen doktorun da "ailevi nedenler" diyerek Vakıf Üniversitesi''ne transfer olması sonrasında 700-800 civarında kanser hastası çocuğun çevre hastanelere gitmek zorunda kalmasına neden olduğu iddia ediliyor.

Üstelik şu anda 80-90 civarında da kemoterapi alan çocuk olduğu aktarılıyor. İnanılır gibi değil. Niye 5 profesör yok burada diyeceğimiz yerde kanser hastası çocuklarımıza doktor arıyoruz.

Tedavi gören ailelere de çevre illerdeki çocuk onkolojisi olan hastanelerin listesi verilmiş. Başhekim de olayı doğrulayarak ailelere kötü haberi vermiş.

Yazık değil mi bu insanlara? Ne için vergi veriyoruz biz.

Sayın Bakan Fahrettin Koca''nın bu durumlardan tabii ki haberi var. Ama ülkede doktor mu kaldı ki Anadolu insanını sağlığına kavuştursun. 1900''lerde mi yaşıyoruz?

Sorun şu: Burada çoğu insan zaten çevre illerde onkoloji bölümü olmadığı için buraya geliyordu. Yoksul insanların başına tedavi masrafları yetmezmiş gibi litresi 25 lirayı geçen akaryakıt masrafı da çıkardılar. Otobüs biletleri desen keza uçmuş vaziyette. Orada yedikleri içtikleri insanların sırtında koca bir yük oldular.

Keza Onkoloji bölümüyle ilgili iddiaları aslında Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz da kabul etti.

Bir açıklama yapan Prof. Kılavuz açıklamada, kliniğin eğitim ve bakım hizmetlerine aynı şekilde devam edeceğini öne sürerken, "Hasta yakınları müsterih olsunlar. Bilim ve vicdan bir araya getirilerek orta yolu bulduk" diye konuştu.

"Geride kalan bir uzmanımız da istifa kararı almış. Eksikliklerimizi en aza indirecek ve meseleyi kendi içimizde bir an evvel çözecek şekilde organizasyonumuzu yaptık" diyen Kılavuz, "Yan dal uzmanı bir başka arkadaşımızı onkolojide görevlendirerek takviye edeceğiz. İleri takviyeler için de kadro ilanlarımız olacak. O konuda da yöneticilerden destek bekleyeceğiz" diyerek aslında bir bakıma başhekimin ailelere yaptığı "başınızın çaresine bakın" minvalindeki açıklamasını tekrarlamış.

Problemin çıkış sebebi hakkında da açıklamalarda bulunan Kılavuz, aslında sistemin ne kadar bozuk olduğunu da itiraf ediyor.

Bakın açıklamasını madde madde aktarayım ve lütfen dikkatli okuyun...

Bu açıklamada aslında isyan etme noktasına gelmiş bir serzeniş var:

- Bizde Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı''nın altında bilim dalları var. Bu bilim dallarından Çocuk Hematolojisi ayrı bir bilim dalı, Çocuk Onkolojisi ayrı bir bilim dalı. Hâlbuki diplomalarda onkoloji ve hematoloji ortak. Çocuk hematolojisi ve onkolojisi ortak yazıyor. Fakat büyük ölçüde araştırma hastaneleri ve devlet hastanelerindeki bu unvana sahip insanlar daha çok hematolojiye yönlenmiş durumda.

- Bu arkadaşlar uzun gayretler sonrasında bu noktaya geliyorlar. Şöyle söyleyeyim tıp fakültesini bitiriyor 6 yıl bir mecburi hizmet. Üzerinden çocuk hastalığı uzmanlığını yapıyorlar. Ardından bir başka mecburi hizmet. Üzerinden yan dal yapıyorlar. Ardından bir başka mecburi hizmet. Yani en erken göreve başlayan 34-35 yaşlarında göreve başlıyor. Tabii uzun ince bir yol, meşakkatli bir yol. Onun içinde bu yan dal uzmanlığı yapanlarda zor insan bulunuyor.

- Kaldı ki zaten bir hocamız geçtiğimiz hafta içerisinde açık kalp ameliyatı geçirdi. Çok ağır bir ameliyat geçirdi. Belki uzun süreli bir tedavi dönemi, rapor dönemi olacak. Geride bir tane uzmanımız kaldı. Bir uzmanın 15-20 hastaya yetişmesi çok mümkün olmadığı için bir teklif de almış. Bir vakıf üniversitesinden doktor öğretim üyeliğine atanma sözü de almış. İstifa noktasına geldi. Biz son anda bundan haberdar olduk. Önceden haber alsaydık muhakkak tedbirimizi alırdık. Şu anda kendi içimizde çözüyoruz.

- Üniversite hastanelerinde yetişen doktorların çalıştıkları hastaneye faydası olmadan özel hastanelere transfer oluyor, bu transferler diğer mesai arkadaşlarını ve hastaları zor durumda bırakıyor. Bu konuda yetkililere de bir sözümüz var.

- Üniversite hastaneleri ve Üniversite Tıp Fakülteleri elemanı yetiştiriyor, maalesef vakıf üniversiteleri ve ona bağlı hastaneler bu elemanları transfer ediyorlar. Bu üniversitelerimiz için çok büyük bir problem. Bu tıpkı neye benziyor, genç futbolcuyu yetiştiriyorsunuz, yıldızlaşıyor ama yıldızlaştığı takıma bir katkısı olmuyor. Devletin bu konuda en azından yetiştiği kuruma 5 yıl 6 yıl belki 10 yıl hizmet etmeksizin bir başka kuruma geçmesi noktasında bariyerler koymasının faydalı olacağı kanaatindeyim.

Prof. Kılavuz zaten kibarca bütün meseleyi anlatmış.

Takip edeceğimi belirtip noktayı koyuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları