Sağlık Bakanı'nın hastanesinde skandal...
Bazı zamanlarda kelimeler boğazınıza düğümlenir ve yazmak istemezsiniz. Çünkü ne yazarsanız yazın hissettiklerinizi kelimelere dökemezsiniz.
Bu yazıyı bu duygular içinde yazıyorum. Defalarca sildim yazdıklarımı, sonra toparlanıp tekrar yazdım. Öncelikle bir baba olarak, sonrasında bir insan olarak utandım.
Neden mi?
Anlatayım.
Bir baba…
Olaylar silsilesi, bir babanın, 6 buçuk yaşında olan kız çocuğunu boğaz enfeksiyonu nedeniyle Temmuz 2018 tarihinde Esenler Medipol Hastanesi Kulak Burun Boğaz polikliniğine götürmesiyle başlıyor.
Muayene sonucunda küçük kıza doktor röntgen çekilmesini istiyor. Baba kızı ile birlikte radyoloji servisine gidiyor. Röntgeni çekecek görevlinin yemekten gelmesini bekliyorlar. Görevli gelince de baba ve kızı röntgen odasına alınıyor.
Sonra görevli, babayı röntgen çekilirken dışarı çıkarıyor ve röntgeni çekiyor. Kapıyı açıp tekrar babayı içeri alıyor. Babaya, küçük kızın bir yerden düşüp düşmediğini soruyor.
"İyi çıkmamış bir daha çekmem gerek" diyerek, babayı tekrar dışarıya çıkarıp kapıyı kilitliyor. Baba diyaliz hastası olduğu için ayakta duramıyor. Kapının hemen karşısındaki banka oturuyor. Röntgen uzmanı içerideki küçük kızı röntgen çekimi için tekrar düzeltiyor ve röntgen çekmek için diğer odaya geçiyor.
Elleri ile gözünü kapatıp, cinsel organını küçük kızın ağzına sokuyor. Kız çocuğu "ağzına yumuşak bir şey girdiğini", gözünü açtığında ise röntgen çeken kişinin cinsel organının dışarıda olduğunu görüyor. Babasına kurtarması için bağırıyor. Baba kızının sesini duyunca kapıyı yumrukluyor.
Röntgen uzmanı kapıyı açtığında kız babasına koşuyor ve "ağzıma pipisini soktu" diyor. Baba kızının söyledikleri karşısında "Kızıma ne yaptın? Kızıma nasıl dokunursun" diye görevliye saldırıyor.
Çıkan tartışma sonucu orada bulunanlar tarafından kavga sonlandırılmış ancak olay karakola intikal etmiş. Baba ve çocuğun ifadesi aynı…
Şüpheli şahıs ise suçlamaları kabul etmemiş sadece çene ve burun bölgesine dokunduğunu olayın bir yanlış anlamadan ibaret olduğunu belirtmiş.
Emniyet ifadelerinden sonra savcılık huzuruna çıkılmış. Savcı ifadeleri aldıktan ve küçük çocuğun psikolog eşliğinde alınan ifadesini dinledikten sonra, sanık hakkında TCK 103/2, 53, 63 maddeleri gereğince yargılamasının yapılmasını ve cezalandırılmasını istemiş.
Sanık tutuklanmış.
TCK'da istenilen ceza 27 yıl.
Sonrasında Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde davası görülmeye başlanmış. Davalar esnasında sanıktan alınan örneklerde iç çamaşırında spermler bulunduğu raporlar ile mahkemeye sunulmuş. Sanık emniyet ifadesi, savcılık ifadesi ve mahkeme ifadesi arasındaki tutarsızlıklar mahkeme tutanaklarına yansımış.
Sanık emniyet sorgusunda çocuğun dudaklarını içeriye doğru büzdüğünü, ağzına eline soktuğunu, eliyle mağdurun dudaklarını düzelttiğini, mağdur çocuğun gözlerinin kapalı olduğunu söylemediği halde mahkeme aşamasında bunları söylemeye başladığını söylüyor. Yine soruşturma aşamalarında "Röntgen çekilmesi esnasında kapının kilitlenmesi rutindir" dediği kovuşturma esnasında ise hastanede kuraldır dediği halde mahkemeye sunulan hastane bilgilendirmesinde böyle bir kurallarının olmadığı gibi çelişkili ifadeler ortaya çıkıyor.
Sanık emniyet ifadesinden farklı olarak mahkemede verdiği ifade de çocuğun gözlerini kapatmadığını, ayakta çok sallandığı ve dudaklarını içe doğru büzdüğü için sandalyeye oturtmuş ve dudaklarını şekillendirttikten sonra röntgen çekmeye gittiğini, kız çocuğunun bir anda bağırdığını bunun sonrasında hemen kapıyı açtığını babanın ise kendisine saldırdığını belirtmiş. Kendisine sorulan "kız çocuğunun ağzına bir şey soktunuz mu" sorusuna "elimi soktum, galiba onu hissetti" diye yanıt vermiş.
Yine verdiği ifadesinde muhafazakâr bir ailede yetiştiğini, liseyi yatılı kuran kursunda tamamladığını, hafızlık eğitimi aldığını ama tamamlayamadığını evde de dört yaşındaki kardeşi ile birlikte aynı oda da kaldığını belirtmiş ve tüm suçlamaları reddedip beraatını istemiş.
(Artık mahkemelerde de kuran kursunda okumak, hafızlık eğitimi almak üstün bir nitelik gibi sunuluyor.)
Daha ilginci…
Aralık 2019 tarihindeki duruşmada bir yıldır beklenen ama bir türlü mahkemeye sunulmayan artık mahkeme tarafından istemekten vazgeçilen Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nün sanığın cep telefonunun inceleme sonucu bir türlü gelmemiş.
Ancak ne tesadüftür ki karar duruşma tarihinden bir gün önce İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı sanık avukatının müracaatı sonrasında "Bilimsel Uzman Mütalaası" adı altında bir belge mahkemeye sunuluyor.
Kararın açıklanacağı duruşmadan tam bir gün önce. Üstelik bu sunulan belge tarihi de 28 Ağustos 2019.
Yani belgenin hazırlandığı tarihten sonra üç duruşma yapılmış mahkemede ama mahkemeye sunulmamış.
Karar duruşmasından bir günce 97 gün bekletilen rapor bir anda mahkemeye sunuluyor. Uzman raporunda savcılığın, küçük çocuğu sevk ettiği Bakırköy Prof. Dr Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İzleme Merkezi Adli Tıp Görüşmecisi'nin düzenlediği raporun sonuç bölümünde şu tespitleri sıralıyor:
Küçük kızın psikoloğa verdiği ifade esnasında annenin odada bulunmasının doğru olmadığını (küçük kız kapalı bir odada bu olay yaşandığı için annesi olmadan ifade vermemiş annesinin odaya girmesi ile ancak ifade verebilmiş)
Adli tıp psikoloğunun çocuğa tahtaya bir şeyler çizmesini istediğini çocuğun tahtaya kendisini ve etrafında kalpler ve yıldızlar çizdiğini bu nedenle cinsel istismara uğrayan çocukların çizdiği resimler gibi olmadığını (!),
Mağdur küçüğe görüşmeci tarafından görüşme sırasında olayla ilgili çok sayıda kapalı uçlu ve yönlendirici bombardıman (!) sorular yöneltildiğini belirlemiş ve hastane kameralarının olayın yaşandığı ana dair kamera görüntülerinin olmadığı,
Mağdurun genel, beden ve ruhsal durum muayenelerinin mevcut olmadığı, aile, okul, arkadaş çevresinin araştırılmadığı, genetik analizlerin negatif olduğu gibi nedenler ile kesin adli ve tıbbi delil olmadığı kanaatine hükmetmiş ve mağdur çocuğun kendilerine sevki halinde uzman heyet raporu düzenleyebileceklerini belirtmiş.
Bu davaya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı müdahil olmuş ancak Sağlık Bakanlığının herhangi bir soruşturma açıp açmadığı belli değil. Mağdur çocuğun avukatı mahkemeye sormuş ancak cevap alamamış.
Sonuç?
Sanık tahliye edildi.
Mağdurun ve sanığın emniyet ifadelerini, savcılık ifadelerini, Adli Tıp raporunu, üniversitenin raporunu, mahkemenin duruşma tutanaklarını okudum.
Sonuç mahkemenin vereceği karardır ancak en ufak şüphe dahi yaşanmaması gerekiyor. Bir kız babası olarak bildiğim şu; 6 buçuk yaşındaki bir çocuk, hele ki hiç bilmediği bir konu hakkında bu derece yalan söyleyemez ve ne kadar öğütlersen, tembihlersen tembihle doğru olmayan bir durumu defalarca aynı şekilde anlatamaz.
Yazık çocuklarımıza…
Olayın yaşandığı hastanenin Sayın Sağlık Bakanı'nın hastanesi olması yaşanan bu olayda sonucu asla etkileyemez, etkilememesi hukukun üstünlüğünü engelleyemez, engellememesi lazım.