Sağlık Bakanı derhal istifa etsin
Nihayet uzun zamandır beklediğim 2018 Sayıştay raporları gün yüzüne çıktı.
Biliyorsunuz Sayıştay, hazırladığı raporlarla kamu idarelerinin gelir, gider ve malları ile bunlara ilişkin hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğunu değerlendirmekle sorumludur.
Her ne kadar Belediyelere ait raporlar yayınlanmasa da yayınlanmış olan raporları soluksuz okumaya başladım.
Derlediğim usulsüzlükleri ve skandal uygulamaları sizlere paylaşmaya başlıyorum.
İlk rapor Sağlık Bakanlığı…
Sağlık Bakanlığı bünyesinde eğitimli, yetişmiş toplam 628 bin personel bulunuyor.
Bu dev organizasyon için de devlet, 2018 yılı için Sağlık Bakanlığına 37.5 milyar TL "başlangıç ödeneği" tahsis etmiş. Yıl sonu itibarıyla da 37 milyar TL harcama yapılmış.
Peki bu kadar para nereye gitmiş…
Sayıştay raporlarında paraların harcandığı yer olarak Şehir hastanelerini dikkat çekiyor. Aslında denetlemek istemiş ancak istediği ihale evrakları Sayıştay'a verilmemiş. Kamu idaresi "biz size verdik" demiş ancak teslim edilen evraklarda ihale evraklarının olmadığını Sayıştay tekrar yinelemiş.
Şehir hastanesi sözleşmeleri kapsamında şirket tarafından hastaneye teslim edilen cerrahi setlerin bir kısmının hekim tespitlerine göre kullanımının mümkün olmadığı, bir kısmının ise kullanıcılar tarafından uygun kalitede bulunmaması nedeniyle kullanılamadığı raporlarda aktarılıyor.
Mesela…
Elazığ Şehir Hastanesinde tüp bebek birimi bulunmamasına rağmen, laboratuvar hizmetleri altında tüp bebek birimi için garanti bedeli ödenmiş.
Sözleşmede Hastane Bilgi Yönetim Sisteminin (HBYS), hastanelerin kabul aşamasından üç ay önce devreye alınacağı ve eksikliklerinin hastane açılmadan giderileceği ifade edilmesine rağmen, hastaneler açıldıktan sonra HBYS'nin tüm modülleriyle birlikte sorunsuz bir şekilde kullanılabilir olmadığı aktarılmış.
Tıbbi cihazların bir kısmının nihai kullanıcı olan sağlık personelinin ihtiyacını karşılar nitelikte ve nicelikte olmadığı belirtilmiş.
Hizmete giren şehir hastanelerinde, bazı alanlarda yapım işlerinin devam ettiği, şehir hastanelerinde görevli idare personelinin sık değiştirilmesinden dolayı uzmanlaşma ve kurum hafızasının sağlanamadığı önemle vurgulanmış.
Ve en ilginci…
Yasaya rağmen Şehir Hastaneleri adına borçlanma yetkisi idareye verilmiş!
Sayıştay bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullanıyor:
"Şehir hastaneleri sözleşmelerinde yer alan hükümlerden, idarenin, yetkisi olmadığı halde fiilen borç üstlenimi taahhüdünde bulunduğu, bu taahhüde ilişkin hükümlerin yetkili olmayan makamlarca imza altına alındığı değerlendirilmektedir. Diğer taraftan, söz konu taahhüt işlemlerine ait muhasebe kayıtları da bulunmamaktadır.
Kamu idaresi cevabında ise 'İlgili madde hükümlerine göre borç üstlenimi süreci İdarenin inisiyatifine bırakılmıştır' denilmektedir. Sonuç olarak İdare tarafından verilen cevapta, idare borç üstlenimi sürecinin idarenin inisiyatifine bırakıldığı ifade edilmiş ancak hiçbir hukuki dayanak gösterilmemiştir."
Nedense işler hep para devreye girince karışmış…
Şehir hastanelerinin yapımında imzalanan sözleşme gereği her şeyi bitmiş şekilde teslim edilmesi gerekiyor. Teslim edilmeyen veya edilemeye üniteler için ise herhangi bir cezai madde bulunmuyor.
Manisa Şehir Hastanesinde elektrik üretmek amacı ile kurulması zorunlu olan trijenerasyon tesisleri kurulmamış. Bu nedenle hastaneler elektrik parası ödemek zorunda kalmış. Ancak firma sanki kurulmuş gibi ödemelerini almış.
Dahası var…
Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesinde, tüp bebek birimi bulunmaması ve hizmet alınmamasına rağmen bu sağlık hizmetleri için laboratuvar hizmetleri altında belirlenen garanti miktar ve tutarları üzerinden ödemelerin yapıldığı görülmüş.
Sayıştay bu işin ne kadar savsaklandığını ise şu satırlarla yüzümüze vuruyor:
"Bu durumun, şehir hastaneleri olarak adlandırılan sağlık tesislerinin planlama aşamasından başlayarak sözleşme süresince riskleri tespit edecek bir kontrol sisteminin bulunmamasından ve sorumlu birimler arasındaki iletişim ve koordinasyon eksikliğinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir."
Yaklaşık 300 sayfalık raporu okudum. Sizlere de özetleyerek vurucu yerlerini anlaşılır bir şekilde aktarmak istiyorum.
Raporda öyle ayrıntılar var ki okudukça insanın içi sıkılıyor. Bunca para "bu kadar kolay ve savruk bir şekilde harcanamaz" diyorsunuz. Milletin vergileriyle toplanan milyarlarca liranın nereye kimin cebine nasıl gittiği belli değil.
Üstelik bu sadece Sağlık Bakanlığı'nda yaşanan para sızdırmalarından ibaret. Diğer kurumlarda da farklı bir durum yok.
Şimdi gelelim raporun en acı verici ve vurucu yerine…
Sayıştay, Aşı Takip Sistemi (ATS) üzerinden bir inceleme yapıyor. Ve görüyor ki teslimat takviminin gerçek ihtiyaçlara uygun belirlenmemesi nedeniyle toplam 1.6 milyon doz KKK aşısının merkez depoda ortalama 290 gün beklediğini tespit ediyor.
Miadının dolmasına ortalama 45 gün varken, 1.2 milyon doz Hepatit B aşısının da merkez depoda ortalama 729 gün bekledikten sonra ve miadının dolmasına ortalama 80 gün varken…
80 bin 600 doz kızamık aşısının merkez depoda ortalama 501 gün bekledikten sonra ve miadının dolmasına ortalama 74 gün varken…
18 bin 600 doz PPD aşısının da depoda ortalama 304 gün bekledikten sonra ve miadının dolmasına ortalama 96 gün varken İl Sağlık Müdürlüklerine gönderildiği tespit ediyor.
Üstelik İl Sağlık Müdürlükleri tarafından aşı uygulaması yapılmadığı için İl Sağlık Müdürlerinde miadı dolan aşı verisinin doğru olduğu kabul ediyor.
Dahası…
ATS üzerinden yapılan incelemede 2018 yılında 808.380 doz PPD, 383.060 doz Kızamık, 293.793 doz KKK, 42.682 doz Mevsimsel Grip ve 32.500 doz Hepatit B olmaz üzere toplam 1.6 milyon doz aşının İl Sağlık Müdürlüklerinin deposunda iken miatlarının dolduğu tespit edilmiş.
Kullanılmadan çöp olan bu aşıların toplan değeri ise 11.3 milyon TL.
Sayıştay ise bu durumla ilgili şu satırları kaleme alıyor:
"İl Sağlık Müdürlüklerinin deposunda aşıların miadının dolması yapısal bir soruna işaret etmekte olup sağlık tesislerinin depolarında miadı dolan aşıların ciddi boyutlara ulaşabileceğine işaret etmektedir. Fakat yukarıda ifade edildiği gibi, gerek ATS gerek MKYS tarafından sağlık tesislerinin depolarında Türkiye genelinde miadı dolan aşıların tespit ve takibi yapılamamaktadır."
Ve gelelim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın açıklamaya muhtaç olduğu konuya. Sayıştay raporlarında yazan aşağıdaki satırları okuyunca donup kaldım.
Çünkü yapılan incelemelerde, çocuklarımıza tarihi geçmiş binlerce doz aşıyı yapmışlar. Üstelik Aşı Takip Sistemi'ne bu aşıların yapıldığını girmeyerek "uygulanmadı" gözükmesini sağlamışlar.
Evet yanlış okumadınız…
Sağlık Bakanlığı'nın Sayıştay'a verdiği yanıtta aynen şu ifadeler yazıyor:
"Yapılan incelemelerde, profilaksi ve risk grubu aşılamaları için temin edilen aşılardan son kullanma tarihi geçtiği görünen 72.000 doz aşının okul çağında olan yaklaşık 63.000 çocuğa uygulandığının ancak süre kısıtı nedeniyle ATS'ye son tüketim tarihi öncesi girilemediği için uygulanmadı olarak görüldüğünün anlaşıldığı ifade edilmiştir."
Sayıştay ise Sağlık Bakanlığı'nın bu açıklamasına karşılık, "Merkez depoda, İl Sağlık Müdürlüklerinin ve sağlık tesislerinin depolarında bulundurulacak aşıların tespiti sürecinde depo mevcudu ve yıllık tüketimleri dikkate alınamamakta" olduğunu söylüyor ve ekliyor:
"Aşıların miadının dolması riski oluşmaktadır."
Yani çocuklara vurulan aşılar arasında tarihi geçmiş aşılar olabilir ama tespit edilemiyor.
Bakın…
Hiç çekinmeden söylüyorum…
Sağlık Bakanı ya derhal istifa eder ya da bu konuyu açıklığa kavuşturarak sorumluları cezalandırır…