'Sado-mazohist'miş gerçekten
Olağan şartlarda, mevzu bahis “milli” olan ne varsa savaş açan Ahmet Altan, var gücüyle toplumu “Amerikan rüyası” na yatırmaya çalışan Yasemin Çongar, “röportaj” başlığı altında milletin bütün kutsallarına kin kusanlara çanak tutan Neşe Düzel, daha iki gün önce, hukuksuz biçimde cezaevlerinde tutulan ve aralarında meslektaşlarının da bulunduğu yüzlerce insan için adeta “çürüsünler zindanlarda” vuruşu yapan Murat Belge bile olsa, “Başbakan’ın paşa gönlü öyle istiyor” diye yapılan bir tasfiyeye karşı çıkardım!
Söz konusu olan asla ve kat’a bir söylem ve eylem birlikteliği kuramayacağım bu isimler bile olsa, “Ooooh canıma değsin, ne de güzel oldu, etme bulma dünyası, alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” demezdim.
Gazete görünümlü bir “kağıt tomarı”nın, “propaganda bülteni” işlevi gördüğünü, yapılanın Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı “asimetrik” bir “savaş” olduğunu idrak edip, medya mezarlığına yollama kararı vermek işinin tümüyle “okura” ait olduğunu savunurdum.
İstifaları duyduğumda, bilgisayarın başına ilk oturduğumda dediğimi yapacaktım da...
Fakat sonra;
İstifasını veren Altan ve Çongar’ın, Amberin Zaman gibi eski Taraf’çıların, Hasan Cemal gibi Taraf şakşakçılarının, Emre Uslu gibi halihazırdaki yazarların “eserleriyle gurur duydukları”nı görünce caydım.
Bu canavarı siz yarattınız.
Sizi dişlerinin arasına almış çiğnemeye çalışırken “tarihinizle yüzleşin” bari!
“Eğer biz hiç sorgulamadan yayınladığımız uyduruk ’darbede kullanılacak gazeteciler’listeleriyle kendi meslektaşlarımızı arenada aslanların önüne atar gibi ’kelle’isteyen gözü dönmüş bir iktidarın önüne atmasaydık bunlar başımıza gelmezdi” deyin...
“Eğer biz hiç sorgulamadan yayınladığımız uyduruk ‘darbede öldürülecek gazeteciler’ listeleriyle kendi meslektaşlarımızı bir korku tüneline hapsetmeseydik, aralarına ‘kan davası’sokmasaydık, sektörü ‘dayanışamaz’ hale getirmeseydik iktidar için böyle kolay lokma olmazdık” deyin...
“Hata ettik” deyin...
“Bu silahın bir gün bize dönebileceğini hiç hesap etmedik” deyin...
“Kendimizi bulunmaz hint kumaşı sandık, kullanıp atacaklarını bilemedik” deyin...
Paramparça olmasına yol açtığınız ailelerden, zulümhanelere tıktırdığınız askerlerden, gazetecilerden, akademisyenlerden, hukukçulardan, doktorlardan af dileyin...
Devletin temelinde yarattığınız çürümeden, toplumda yol açtığınız kin ve isyan duygusundan, ayrışmadan dolayı pişmanlık yaşadığınızdan söz edin...
Ki, en azından ibret olsun!
Ama yok gurur duyuyorlar aracı oldukları tahribattan!
Vahşetin, dehşetin, cinayetin zevkinden bahsederken, “Sado-mazohist” eğilimleri konusunda doğru söylüyormuş demek ki Ahmet Altan!
Ne diyeyim, ötesini Türk hekimleri teşhis etsin!
Hâlâ “ilkeli ve dürüst gazetecilik öğrettik” diyor.
Ya benim ilkelerim ve dokuz köyden kovulmak pahasına dürüstlükten yana olan iç sesim kulağıma ne diyor biliyor musunuz;
Hadi oradan!
Siz jurnalciliği öğrettiniz!
Hedef göstermeyi öğrettiniz!
Linci öğrettiniz!
Yargısız infazı öğrettiniz!
Kara propagandayı öğrettiniz!
“Biz ne yaptık” diye başınızı duvarlara vuracağınıza yarım kalan “Ergenekon Cumhuriyeti’ni yıkma” görevine yanıyorsunuz ha!
İşte size fikri ameleliğini yaptığınız “Yeni Türkiye” niz;
Madem “beslemeye” devam etmekse bu denli hevesliniz her acıktığında birkaç kelle verirsiniz;
2. Cumhuriyetçiler, liberaller, “ileri demokrat”lar, “eski sosyalist”ler, muhafazakarlar “mide”si geniş üzülmeyin hepinize yer var!
Not: Dün Ahmet Altan’ın yerine yayın yönetmenliğine getirildiğini yazdığım Yıldıray Oğur akşam saatlerinde twitter adresinden yaptığı açıklamada haberlerin gerçeği yansıtmadığını söyledi.