Rusya'daki kriz ve Türkiye
Kontrolden çıkan ihtiraslar çoğu kere sahibine felaket çapında sıkıntılar getirir. Kişiler için gerçek olan bu durum devletler için de geçerlidir. Tolstoy'un ünlü "Harp ve Sulh" romanında bu konuda çok ibret verici tablolar okuruz. Moskova önlerinde harp meclisi toplayan Rus başkomutanı Kutuzov sakat ayağını bir davulun üzerine uzatır, oturduğu koltuğa yaslanarak kurmay subaylarını süzer ve şimdi sizleri dinliyorum der. Rus subaylar adeta aralarında anlaşmışcasına şu cümleyi tekrarlar: "Devamlı çekilme emri verdiniz, Batı Rusya'yı olduğu gibi Napolyon'a terk ettik." Komutan, tavrını hiç değiştirmeden bu zehir zemberek konuşmaları dinler, beni dinleyin der; "Napolyon'u biz yenemeyiz, O'nu ihtirasları yenecektir." Nitekim Rusya'nın meşhur kışı gelir ve Rus steplerinin dondurucu soğuğu Napolyon'un ordusunu mahveder. Bindiği bir kızakla kaçarak canını zor kurtarır. Hitler, aynı yanlış yolda yürür, muhteşem bir mağlubiyete uğrayan ordusu perişan olur.
Putin, hiç şüphesiz bunları biliyordu. Rusya'nın SSCB tecrübesinde emperyalist dünya ile hiç küçümsenmeyecek tecrübe birikimi oldu. Putin'in tavırlarına, sözlerine bir çar havası gelmişti. ABD'yi ve AB'yi çok küçük görüyordu. Ukrayna krizine balıklama daldı. Ukrayna'nın doğusunu ve Kırım'ı çok kolay yutabileceğini zannetti. Rus tanklarının paletlerine teslim olan Ukrayna topraklarını bizim tarihi parçamız diyerek yutmanın sevinci kursağında kaldı. Ukrayna'daki krizde AB'ye girmek isteyenlerle, karşı fikirde olan milliyetçiler ve Rusya yanlılarının çatışması vardı. Putin, bu kavgada taraf oldu, AB'nin hiç bir ikazını önemsemedi. AB ile ABD ortak bir tutum benimseyerek iktisadi kararlarla Putin'e diz çöktürmeyi hedef aldı. Zaman ekonomik tedbirlerin acımasızlığını Rusya'nın temellerini sarsarak gösterdi. Rusya, bu yıl bütçesini hazırlarken petrolün variline 100 dolar değer biçmişti. Ne yazık ki petrol 50 dolara düştü. Rusya'dan hızla sermaye çıkışları başladı. Rusya ödemelerini yapmakta fevkalade zorlanır oldu. Yüzde 50'ye yakın parasının değerini düşüren bir devalüasyon yaptı. Ayrıca, yabancı sermayeyi cezbetmek, mevcudun kaçmasını önlemek için faizleri yüzde 17'ye yükseltti. Ancak bütün bunlar rublenin dolar karşısında değer kaybını önleyemedi. Bu gelişmeler bizim ekonomik hayatımıza da önemli darbeler vurdu. Rusya'ya tekstil ihraç edenlerin bir milyar, dericilerin ise 200 milyon dolar alacağı var. Meyve ve sebze ihracatçılarının alacakları da çok büyük rakamlarda. Rublede yapılan devalüasyonla Türkiye'nin alacaklarının değeri ne yazık ki yarı yarıya azaldı.
Türk inşaat sektörü için Rusya önemli bir pazardır. Rublenin aşırı değer kaybetmesi sebebiyle müteahhitlerimiz yüzde yüz rublelik teklif vermek istemiyor. Anlaşma sağlandıktan sonra iş veren veya müteahhit tarafından vazgeçilen sözleşmelerin sayısı devamlı yükseliyor. Önümüzdeki yıllarda Türk inşaat sektörü açısından Rusya'da beklentilerin altında bir iş hacmi olacağını söylemek kahinlik değildir. Rusya'da perakende sektörde çalışan Türk firmaları ruble ile satış yapıyor ancak kiralarını dolar olarak ödüyor. Bavul ticareti adıyla Laleli'de toplanmış bulunan firmaların çok ciddi ciro kayıpları var. Otomotiv sektöründe Türkiye'nin ihracatında görülen gerileme yüzde 50 ile 60'ı bulabilir. Yüksek sezon olarak tanımlanan yılbaşı arifesi beklentileri karşılamadı. Geçtiğimiz yıla göre satışlar yüzde 40'a kadar düştü. Yaz turizmi için umutlar zayıfladı.
Rusya pazarına beklentilerin üzerinde yaş meyve ve sebze gönderildi. İhracatçılar yüksek fiyatlarla aldıkları ürünleri zararına satmak zorunda kaldı. Buna bir de alacakların erimesi eklendi.
Karşı çıkan imha edilir
ABD'nin ve AB'nin anlaşacağı bir hal çaresini Rusya kabul etmek zorundadır. Çin'in uzattığı dostluk elinin Rusya'yı kurtarması mümkün görülmüyor. Günümüzün dünyası Orta Çağ'dan çok farklı. Bize göre Putin tarihi bir dönemeçtedir. İçeride aldığı tedbirler çok kısa bir süre sonra Rus halkının alım gücünü düşüreceği ve hayatı yaşanmaz kılacağı için Putin ilk darbeyi iç cepheden yiyebilir. Bu sebeple ihtiraslarını aklının gerisine alıp gerçekleri görmek zorundadır.
Bunların başında şu an olan petrol krizine dayalı ekonomik kriz gibi görünse de ana hedef turuncu bir darbe ile Rusya'da rejimi değiştirmektir. Bir tek adamın ülkenin genel aklı olması modası artık çok gerilerde kaldı. Batılılar Saddam'a her türlü silahı sattı, askeri desteği verdi. Saddam Kuveyt'e saldırdı. O gücünün zirvesinde görünürken boğazını sıktılar. Brzezinski'nin "Satranç Tahtası" adlı kitabını hatırlamamızda fayda var: "Kahire'den Moskova'ya, Moskova'dan Orta Asya'ya birer çizgi çekelim. Bunların altında kalan bölgelerin yerüstü ve yer altı zenginlikleri ABD'nin kontrolü altında olacaktır. Buna karşı çıkanlar kim olursa olsun imha edilecektir."
Görüldüğü gibi onlar söylenmesi gerekenleri çok açık ifade ediyor. Ama anlaması gerekenler ne hikmetse gözlerini kapatmayı, kulaklarını tıkamayı tercih ediyor. Olaylar bütün dünyayı düşündürecek ve etkileyecek ciddiyettedir. Türkiye ve Rusya ilişkileri bu buhran şartlarında dikkatle, titizlikle takip edilmelidir. Asırlık komşumuzun güçlükleri aşmasını samimiyetle bekliyoruz.