Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit YUSUF
Hüseyin Macit YUSUF

Rus emperyalizmi dört nala...

Acımasız Amerikan sömürgeciliği son yıllarda bölgemize kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Irak’ın işgalinde 1 milyonun üzerinde masum sivil öldürülmüş, bir o kadarı da yaralanmıştır. Afganistan’da kurulan Hamit Karzai yönetimindeki Amerikan yanlısı manda rejimi ülkede barış ve huzuru sağlayamamıştır. Afgan halkı gelişmek bir yana sömürgecilerin baskısı altında ezilmektedirler. ABD Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Büyük İsrail’i yaratma hedefine ulaşmak adına engel tanımamakta, bağımsız ülkelerin toprak bütünlüklerine saldırmaktan çekinmemektedir. Son yıllardaki gelişmeler, tek kutuplu dünya düzeninin, Rusya’nın da yeniden canlanıp devreye girmesiyle, yerini iki kutuplu ve hatta Çin, Hindistan gibi ülkeler de dikkate alındığında, çok kutuplu bir dünya düzenine terk ettiği müjdesini vermekte idi. Çok kutuplu bir dünya düzeninde yeni dengelerin kurulmasıyla bağımsız ülkelerin ve halkların sömürülmesinin engelleneceği umudu doğmuştu. Dünya daha huzurlu ve daha barış dolu olacaktı. Amerikan emperyalizminin sillesini yiyenler Rus lider Putin’in ve Medvedev’in Amerikan saldırganlığına karşı verdikleri mücadeleyi heyecanla ve ümitle alkışlamakta idi. Tek kutuplu dünya düzeni kabul edilemez diye kurulan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün çalışmaları takdirle karşılanıyordu. Görüştüğümüz birçok Rus yetkili yeni dünya düzeninin daha adaletli olacağı konusunda bizlere ümit vermekte idiler. Amerikan emperyalizminin küreselleşme adı altındaki sömürü düzeninin sonu artık geliyordu. Bizler de, Türkiye, Rusya, Çin, İran, Hindistan ve Türk cumhuriyetlerinin öncülüğünde kurulacak Avrasya Birliği’nin dünya barışına katkısı olacağı görüşüne sıcak bakarak bu konuda çalışmalar yapmaya başlamıştık.
Rusya’nın son dönemdeki büyük bir şımarıklıkla saldırganlaşan, dünyaya meydan okuyan, içinde emperyalist sömürgeciliğin tüm özelliklerini taşıyan üslup ve tavrı bizleri şaşırtmıştır. Rusya’nın özellikle Anavatan Türkiye ile olan ilişkilerinde son dönemde yaşanan, özde siyasi, görüntüde ekonomik gerginlikler ve Rusya’nın Kıbrıs siyasetindeki adaletsiz-dengeden yoksun yaklaşımları kabul edilemez niteliktedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Rusya’nın son on yılda inanılmaz bir çıkışla ekonomisini yeniden yapılandırarak düzeltmesi ve özellikle dünya enerji pazarlarına hükmetmesi dünya siyasi ve ekonomi dengelerini altüst etti.
Rusya bir taraftan Orta Asya ülkelerindeki enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirirken, diğer taraftan da yeni projeler sayesinde başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyi kendisine bağımlı hale getirdi. Kendi enerji kaynaklarına sahip olamayan AB ve ABD, enerji alanında Rusya’ya mağlup olmuş durumdadır. Türkiye için de aynı şeyi söylemek mümkündür.
Kafkaslardaki son gelişmeler, Rusya’nın Gürcistan’ı işgale yeltenmesi, Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlıklarını tanıması, aslında Rusya’nın ABD ve AB’ye kafa tutmasından, ‘artık ben de ekonomi yanında dünya siyasetinde söz sahibiyim’ mesajı vermesinden başka bir şey değildir. Rusya artık kimseyi, NATO’nun genişlemesine karşın kendini savunmaya çalıştığına inandıramaz. Rusya, Sovyet emperyalizmini yeniden canlandırma hedefinde olduğunu göstermiştir. Emperyalist paylaşım savaşında artık Rusya da vardır.
İran ve diğer bölge ülkeleriyle planlanan doğalgaz ve petrolün Avrupa’ya aktarılması ve pazarlanması projelerine Rusya niye karşı çıkıyor dersiniz? GKRY Başkanı Dimitris Hristo-fiyasko’nun geçtiğimiz haftaki Moskova ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev ile imzaladığı, “Üniter Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında tarif edildiği şekliyle siyasi eşitliğe, tek egemenliğe, tek uluslararası temsiliyete ve tek vatandaşlığa sahip, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon haline dönüşmesini” öngören ‘Siyasi manifesto’yu basit bir ‘Ortodoks dayanışması’ olarak görmek mümkün müdür? Bu manifesto ile Anavatan Türkiye’ye verilmek istenen mesajlar nelerdir?
Ne yazık ki Rusya’nın şu anda yürüttüğü siyaset Amerikan sömürgeciliğinin yürüttüğü acımasız emperyalist siyasetten pek farklı değildir. Ve maalesef adalet, insan hakları, demokrasi, hak ve özgürlükler, uluslararası anlaşmalara riayet, halkların self determinasyon hakkı gibi evrensel boyutta kabul gören değerlere bağlılık artık Rusya için anlamlarını yitirmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları